TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
 
Türkçe, Ural-Altay dil gurubunun Altay koluna dahil bir dildir.  Türk'lerin tarihine paralel olarak Türkçe'nin yayıldığı coğrafi alan çok  geniştir. Bugünkü Moğolistan'da Karadeniz'in kuzeyinde, Balkanlarda,  Doğu Avrupa'da, güneyde Anadolu ve Irak'da, Kuzey Afrika'nın bir  bölümünü içine alan geniş bölgede, Türkçe konuşan Türk halkları  yaşamaktadır. Bu kadar büyük bir alan içinde konuşulan Türkçe, pek çok  lehçe, şive ve ağız farklılıkları göstermektedir. Tarihi gelişimi içinde  Türkçe, VIII-XIII. Asırlar arasında Eski Türkçe, XIII-XX. Asırlar  arasında Orta Türkçe, XX asırda yeni Türk Yazı Dilleri ana başlıkları  altında üç gurupta incelenmektedir. Türkiye Türkçesi, Orta Türkçenin,  Batı Türkçesi kolunun günümüzde kullanılan bölümüdür. Batı Türkçesinin  ikinci devri olan Osmanlıca (Osmanlı Yazı Dili) İstanbul'un fethinden  Osmanlı İmparatorluğunun sonuna kadar XV-XX. asırlar arasında devam eden  yazı dilidir. Bu dönemde, Arapça ve Farsça unsurlar Türkçeyi büyük  ölçüde istila etmiş, Osmanlı yazı dili. Üç dilden oluşan yapma bir dil  haline gelmiştir. Beş asır süren Osmanlıca döneminde Türkçe kendi tabii  gelişmesini sürdürememiştir. 1908 Meşrutiyetinden sonra Türkiye  Türkçesine geçiş hareketinin hazırlıkları 1911'de Selanik'de başlayan  "Yeni Lisan" hareketi ile şekillenmişti. Cumhuriyetten sonra 1928'de  yapılan Harf İnkılabı ile Arap harfleri terk edilip Latin harflerinin  kabulü Türkçenin yabancı unsurlardan kurtarılmasını hızlandırdı. Türk  dilini araştırmak ve tabii mecrasında gelişmesine katkıda bulunmak üzere  1932 yılında Türk Dil Kurumu kuruldu. Bu çalışmalarla, bugün Türkiye  Türkçesi, yabancı unsurlardan arınmış, tabii mecrasında gelişmeye devam  eden edebiyat ve kültür dili olarak yaşamaktadır. Türk Edebiyatı,  Türklerin dahil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel  olarak üç safhada incelenmektedir. İslamiyetten önceki Türk Edebiyatı,  İslamiyetten sonraki Türk Edebiyatı ve Batı tesirindeki Türk Edebiyatı.  İslamiyetten önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asyada yaşadıkları  devirlerde bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü ile  sözlü olan edebiyattır. Türk dilinin tespit edilebilen en eski yazılı  metinleri VII. Asrın sonlarına ve VIII. Asrın ilk yarısına ait olan  dikili taşlardır. Bunlar arasında yer alan 732'de Kültigin, 735'de Bilge  Kağan, 720'de Tonyukuk adına dikilen Orhun Anıtları gerek muhtevaları,  gerekse mükemmel dil ve üsluplarıyla Türk dili ve edebiyatının ve  tarihinin şahaserleri arasında yer almaktadır. Bu dönemden günümüze  ulaşan Türk destanları arasında Yaratılış, Saka, Oğuz Kağan, Göktürk,  Uygur, Manas destanları sayılabilir. XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede  Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva  gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçenin şaheserleri  arasında yerini daima muhafaza eden çok değerli bir eserdir.
 
1071 Malazgirt zaferi ile birlikte yaşayan Türklerin Anadoluya göçleri  sonucunda kurulan Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğu  dönemlerinde Türk Edebiyatı iki kolda gelişme göstermiştir. Klasik Türk  Edebiyatı veya Divan Edebiyatı adıyla anılan arap-fars geleneğine dayalı  Türk Edebiyatı ve Orta Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı.  Divan şiirinin kökleri islam öncesi Arap şiirine dayanır. Bu şiir tarzı  islamiyetten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce  Arapçada, daha sonra Farsçla ile Doğu ve Batı Türkçelerinde, en sonra da  Hint müslümanlarının yazı dili olan Urduca'da gelişmiştir. İslami  edebiyatların şiir tipi ortak teknik malzeme (şekiller, temalar,  motifler) ile ortak bir dünya görüşünü ve estetik kavramını  benimsemiştir. Ayrıca İslam dininin sınırlı oranda da bu dinin yayıldığı  çevrelerdeki eski kültürlerin etkilerinin ürünleridir. İslam kültürü,  ortak islam edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat görüşü,  temaları, motifleri, Türklerden önce müslüman olarak bir islami edebiyat  geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına girmiştir. Divan  şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur. Hepsi aynı  fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir. Şairin kişiliğini ve  büyüklüğünü, söyleyiş orjinalliği ve güzelliği sağlar. Divan şairi daima  aşıktır. Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur,  onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir. En başarılı ve  tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir. Türk  Edebiyatı, İslamiyetin kabulünden ve tarihindeki siyasi gelişmelerden  dolayı iki farklı tarzda gelişme göstermiştir. Saray, konak, medrese ve  bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin yarattığı ve takip ettiği  Divan Edebiyatı ile eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan  daha çok kırsal kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan Halk  Edebiyatıdır. Divan Edebiyatı başlangıçta iki yabancı gelenek olan  Arap-Fars edebiyat geleneğine kurulmuş zaman içinde taklidi aşan Osmanlı  terkibi ve uslübuna ulaşarak milli edebiyat hüviyetini kazanmıştır.  Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği,  Türklerin Orta Asya Edebiyat geleneklerinin islamiyet ve yeni yaşayış  şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş milli edebiyatlarıdır. Türk Halk  Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren  muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim, Aşık ve Tekke Edebiyat  tarzından oluşur. XIII asrın ikinci yarısıyla XIV. Asrın başlarında  yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sofi ve şairdir. Yunus  Emre, Divan, Aşık Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de  etkili olmuştur. Karacaoğlan, Aşık Ömer, Erzurumlu Emrah, Kayserili  Seyrani, Aşık edebiyatının önemli temsilcileri arasında yer alırlar.  Çağdaş Türk Edebiyatı, 1839 Tanzimat Fermanı ile yürürlüğe giren  medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı Batılılaşma  olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir.