![]() |
KANSIZLIK (ANEMI)
Kanda bulunan kırmızı kan hücreleri (eritrositler) dokulara ve hücrelere oksijen taşırlar. Bunu içlerinde bulunan hemoglobin maddesi sayesinde yaparlar. Hemoglobin aynı zamanda kana kırmızı rengini de veren maddedir. 1 gram hemoglobin 1.4 mL oksijen taşır. Normalde kanda 13-15 gram / 100 mL hemoglobin bulunur. Kırmızı kan hücrelerinin ömürleri 4 ay kadardır. Böbreklerimizden salgılanan eritropoetin adlı hormon, kemik iliğine etki ederek, kırmızı kan hücrelerinin yapımını başlatır. Kansızlık (anemi), kan hemoglobin düzeyinde veya kırmızı kan hücreleri sayısında azalma ve sonucunda ortaya çıkan bulgulardır. Genelde başka bir hastalığın neden olduğu bir durumdur. Bu nedenle sadece anemi ifadesinden ziyade demir eksikliği anemisi, akdeniz anemisi gibi altta yatan hastalığı da belirtecek terimler kullanılır. Ortaya çıkan şikayetler ve saptanan bulgular doku ve hücrelere yetersiz oksijen taşınmasına bağlı olarak gelişmektedir. Anemili hastalarda yorgunluk, hafif çarpıntı ve nefes darlığı gelişebilir. İleri düzeyde bir anemide ise, bütün bu bulgular, istirahat halinde görülmesinin yanı sıra; kulak çınlaması, baş dönmesi, baş ağrısı, uyuma güçlüğü, iştahsızlık, kilo kaybı, adet kanamalarının düzensizliği veya fazlalığı, adet görmeme ve iktidarsızlık gibi bulgular ortaya çıkabilir. Aneminin sık görülen bulgularından çarpıntı, anemi yüzünden dokularda oluşan oksijen açlığını gidermek amacıyla, kalbin atım hızını ve her atımda pompaladığı kan miktarını artırması nedeniyle ortaya çıkar. Buna rağmen dokularda yeterli oksijen sağlanamıyorsa, solunum sayısının artması ve nefes darlığı ortaya çıkar. Uzayan anemilerde ve yaşlı kişilerde veya kalp hastalığı olanlarda kalp yetmezliğine ait bulgular gelişebilir. Anemideki en belirgin bulgulardan birisi de solukluktur. Aneminin şiddetine bağlı olarak, ağız ve göz kapağı içindeki deride ilk olarak fark edilebilen solukluk, aneminin ilerlemesi ile avuç içinde, tırnak yataklarında ve deride de belirginleşir. Anemiye yol açan nedene bağlı olarak çok çeşitli bulgular gelişebilir. Laboratuvar Testleri - Kırmızı küre sayısı (erkek: 4.5-6.0 milyon)-(bayan: 4.0-5.5 milyon)adet/ml - Hemoglobin (erkek: 14-18)-(bayan: 12-16)gr/dL - Hematokrit (erkek: 41-51)-(bayan: 37-47)% - MCV (Mean Corpuscular Volume); (87 ± 7 fl). Kırmızı kan hücrelerinin ortalama hacmi. Buna göre anemi, mikrositer, normositer ve makrositer olarak tanımlanabilir. - MCH (Mean Corpuscular Hemoglobin); (29 ± 2 pg). Kırmızı kan hücrelerinde bulunan ortalama hemoglobin miktarıdır. Yani, kırmızı kan hücresindeki hemoglobinin ağırlığıdır. - MCHC (Mean Corpuscular Hemoglobin Concentration); (34 ± 2 gr/dL). Bir kırmızı kan hücresinde bulunan ortalama hemoglobin konsantrasyonudur. Yani birim hacimdeki ağırlıktır (g/dl). MCH ve MCHC sonuçlarına göre anemi, hipokrom ve normokrom olarak sınıflanabilir. - Periferik yayma, kanın şekilli elamanlarının mikroskopla incelenmesidir. - Serum demiri, toplam demir bağlama kapasitesi, folik asit, ferritin, vitamin B12 düzeyleri ve serbest eritrosit protoporfirin de gerekirse tanı için incelenebilir. Anemi Nedenleri - Kan kayıpları, - Kırmızı kan hücrelerinin aşırı yıkımı, - Kurşun ve diğer toksik maddelerle olan zehirlenmesi, - Glutatyon veya globulin sentezlerinin bozulması, - Glikoliz veya hücre zarı bozuklukları, - Bazı enfeksiyonlar, - Dalağın fazla çalışması, - Bazı ilaçlar, - Yetersiz kırmızı kan hücresi üretimi - Temel yapım maddelerin eksikliği (demir, folik asit, B12, protein, niasin, bakır vs) - Kronik hastalıklar (Kronik böbrek hastalığı, kollajen doku hastalıkları, siroz) - Eritroblast eksikliği(aplastik anemi, kimyasal ajanlar, antikorlar) - Kemik iliğinin diğer hücreler tarafından işgali (lösemi, lenfoma, multipl myeloma) - Endokrin hastalıklar (Miksödem, hipofiz yetmezliği, adrenal yetmezlik) Anemi Türleri Mikrositer anemiler, - Demir eksikliği anemisi , - Talassemiler , - Kronik hastalık anemisi , - Sideroblastik anemi, Normositer anemi , - Kronik hastalık anemisi , - Hemolitik anemiler , - Kemik iliğinin infiltratif hastalıkları , - Kronik böbrek hastalıkları , - Kronik karaciğer hastalıkları , - Malign hastalıklar, Makrositer , - Kronik karaciğer hastalıkları , - Hipotroidi , - Postsplenektomi , - Vitamin B12 eksikliği, - Folik asit eksikliği , - İlaçlar (kemoterapi) Tedavi Altta yatan nedene göre tedavi edilir, örneğin demir eksikliği anemisinde demir preparatları verilir, kanamaya bağlı olanlarda kanama odağı tedavi edilir... |
KANSIZLIK (ANEMI) TEDAVISINDE BESLENME ONERILERI
1. Kırmızı et, kuru baklagiller, kuru meyve (kuru üzüm, kuru incir gibi), yeşil yapraklı sebzeler, pekmez ve kakao yu daha çok yiyin. 2. Vitamin - C (günde 100 miligram) alın. C-vitamini demirin barsaklardan emilmesini arttırır. 3. Demir bakımından zengin besinler alın (baklagiller, mercimek, darı, nohut, koyu yeşil renkli sebzeler, pekmez, demirle zenginleştirilmiş tahıl ürünleri, kuru kayısı, kuru şeftali, balkabağı, ayçekirdeği, fıstık, ceviz, badem, soya fasülyesi gibi). 4. Demir hapı alanların yoğurt alması faydalıdır. Yoğurtta bulunan laktik asit demirin vücutta depolanmasını kolaylaştırır. 5. Demir emilimini azaltan besinlerden uzak durun: kafeinli içecekler, yumurta, süt ve kepek (kepekli ekmek gibi). 6. Eğer demir eksikliği aneminiz yoksa demir almanıza gerek yoktur; ayrıca demir damar sertiğine neden olabilir, bu nedenle demir eksikliği aneminiz yoksa demir içermeyen vitamin hapları kullanın. |
KARBON MONOKSIT (CO) ZEHIRLENMESI
Karbon monoksit renksiz, tatsız, kokusuz, yanıcı, zehirli bir gazdır. Duvarlardan bile sızabilir. Vücuda solunum yolu ile girer. Karbon monoksit vücutta parçalanmaz, solunum yoluyla dışarı atılır. Karbon monoksit zehirlenmeleri sıklıkla kapalı bir ortamda meydana gelen yanma sırasında olur (bacası çekmeyen şofben, soba, ocak gibi) ayrıca karbon monoksidin kullanıldığı veya üretildiği iş kollarında da meydana gelebilir. Solunum zehiri olan karbon monoksitle meydana gelen zehirlenmelerde kısa süre içerisinde tıbbi müdahele yapılmazsa, zehirlenemeler ölümle sonlanabilir. Tehlike kaynakları - Kapalı ortamda meydana gelen yanmalar (açık ocaklar, bacası çekmeyen soba - şofbenler, bacasız gaz sobaları gibi). - Isıtma amacıyla kullanılan her tür soba ve ocakta (havagazlı, linyitli, kok kömürlü v.b.) yanma sırasında oluşur. - Karbon monoksit, havagazı ve jeneratör gazlarının bileşiminde bulunur. Ayrıca kokhane gazlarında, yangın ve patlamalarda çıkan dumanlarda vardır. - Motorların ekzos gazlarında vardır (benzinli motorlarda çok, di esel motorlarında daha az.). Özellikle kapalı garaj, park binaları, feribotlar, motor onarım ve bakım işlikleri bu bakımdan tehlikelidir. Ayrıca: - Yanlış yapılmış ve defektli her tür ısıtma sistemleri, - Açık ocaklar, - Karbon monoksitli gazların üretimi, dağılımı, kullanımı, - Tünel, maden ocağı gibi yerlerdeki yangın ve patlamalar, - Kimya endüstrisinde karbon monoksit kullanılan işlemler, başlıca tehlike kaynaklarıdır. Etki Şekli Karbon monoksidin zehirli etkisi hemoglobine (Hb) (kanda oksijen taşıyan eritrositlerin (kırmızı kan hücrelerinin) içeriğinde bulunan bir madde) oksijene göre çok daha fazla bağlanmasından kaynaklanır. Ortaya çıkan karboksihemoglobin (CO-Hb) hipoksemiye neden olur. Bu birleşme geri dönüşümlüdür, yani ayrılabilir. Karbon monoksidin hemoglobine olan bağlanma kapasitesi, oksijeninkinden ortalama 300 kez daha güçlüdür. CO-Hb bileşiminin tüm vücut genelindeki durumu zehirlenmenin derecesini belirler. Bu da şu etkenlere bağlıdır: - Soluk alma havasındaki CO konsantrasyonu, - Solunum dakika hacmi, etki süresi, - Hemoglobin miktarı. Zehirlenme (Akut) Hemoglobinin % 20si CO-Hbe dönüştükten sonra belirtiler giderek şiddetlenir: - başağrısı - baş dönmesi - bulantı, kusma, - taşikardi ve kan basıncı yükselmesi, - bazen pektanjinöz yakınmalar, - kulak çınlaması, - dalgınlık, - genel bitkinlik, - apati, - bazen kas kranpları, - cildde kiraz kırmızısı renk, - bilinç kaybı (% 50 CO-Hb oluşumunda), - Ölüm (% 60-70 CO-Hb oluşumunda) Kronik Sağlık Bozukluğu Düşük miktarlarda uzun süre maruziyete bağlı zararları öncelikle merkezi sinir sistemi ve kalpte ortaya çıkar.Dar anlamda kronik karbon monoksit zehirlenmesi tartışmalıdır. Ne var ki, yinelenen, az miktarda, ancak uzun süreli maruziyetlerde, psikolojik ve sinirsel bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Akut zehirlenmelerinin bıraktığı sekeller de bunlara katılabilir. - Uyku, bellek bozuklukları, parkinsonizm, - görme ve konuşma bozuklukları, - kalpte aritmiler, miyokard zararları. Özel Laboratuvar Testleri Kanda karboksihemoglobin (normalde kandaki Hbnin % 1i COHbdir, sigara içenlerde % 10a kadar saptanabilir, tolere edilebilen üst sınır: % 20, eksitus: % 60-70) Solunum (dışarı verilen) havasında karbon monoksit. İlk Yardım - kazada yerinden uzaklaştırma, temiz havaya çıkarılmalıdır - suni solunum, - gerekirse entubasyon, - oksijen verilir - solunum ve dolaşıma yardımcı ilaçalr verilir, - hasta sıcak tutulmalıdır. Suni solunum ve gerekirse kalp masajı uzun süre yapılmalıdır. Karbon monoksitle ilgili bazı teknik bilgiler: Formülü : CO Rölatif Molekül ağırlığı : 28,1 Kaynama noktası : -191,5C Ergime noktası; : -205°C Yoğunluk (0°C) : 1,25 g/It. Buhar yoğunluğu (hava = 1) : 0,97 MAK değeri: 50 ppm (sm3/m3)= : 55 mg/m3 |
KARPAL TUNEL SENDROMU
Karpal Tünel, el bileğinden geçen geçittir. (Yunanca bilek anlamındaki karpalisden gelir.) Kemikler ve bağlarla çevrelenmiş olan bu geçit ele uzanan sinir ve tendonları korur. Belirtiler - Parmaklarınızda ve elinizde hissizlik veya yanma duygusu, - El bileğinde ön kota doğru çıkan veya avuca veya parmaklann yüzeyine giren ağrı, - Hissizlik veya ağrı gece daha kötü olabilir ve sizi uyandırabilir. Sıklıkla, bu durum elinizi veya bileğinizi zorlayarak kullandığınız bir günün sonrasında olur ve eli sarsmak veya kalkıp biraz dolaşmakla rahatlar. Bu tüneli meydana getiren dokular şişliği veya iltihaplandığı zaman, medyan sinir basınç altında kalır. Bu temel sinir başparmak, işaret parmağı, orta ve yüzük parmaklarınıza duyu sağladığı için bunun üzerine gelen basınç, bu sendromun özelliğini veren uyuşukluk ve ağrıyı doğurur. Çoğu zaman her iki bilek de etkilenir. Bu sendrom, el bileğinin tekrarlanan zorlamalara maruz kaldığı özellikle bilek eğik tutularak kavrama hareketi yapılan belirli mesleklerde yaygındır. Böylece, demir işçilerinin (demirci, nalbant) geleneksel olarak bu hastalığa tutulma yüzdeleri yüksektir. Daktilo yazanlar, marangozlar, tezgahtarlar, fabrika işçileri, et kesme işleri yapanlar, viyolonistler ve sık görülmemekle birlikte golf oynayanlar bu sendromla karşı karşıya kalabilirler. Fakat problem her zaman tek başına görülmez sıklıkla diğer hastalık veya olaylarla birlikte görülür. Bazı hamile kadınlar su toplama ve kilo alma eğilimlerinin bu sendroma yol açtığını fark edebilirler, fakat doğumdan sonra belirtiler kaybolur. Şeker hastalığı gibi bazı hormonal bozukluklar ve ender olarak hipotiroidizm ve akromegalidede bu sendrom bulunur; romatoid artritte olduğu gibi. Genelde, bu sendrom en fazla, orta yaşa yaklaşan kadınlarda görülür. Teşhis Parmaklardaki hissizlik küçük parmağın tutmaması teşhiste önemlidir. Karpal tünelden geçen medyan sinir boyunca elektriksel uyarıların taşınıp taşınmadığını gösteren bir elektromiyogram gerekebilir; uyarıların yavaşladığının ortaya konması sinire bası olduğunu gösterir. Tünel belirtisi testi de yapılabilir: Doktorunuz bileğinizin iç bölümüne hafifçe vurduğunda elde ve önkolda ağrı oluşması pozitif bir belirtidir; bu test genellikle hastalığın varlığının güvenilir bir göstergesidir. Başparmak kaslarında erime de olabilir. Uygun tedaviyle ağrı geçebilir ve el ya da bileğinizde kalıcı hasar oluşmaz. Tedavi Konservatif tedaviler arasında eklemi dinlendirmek ve bileği hareketsiz bıraktığı halde elin hareket etmesine olanak veren ve normal faaliyetlere devam etmeyi sağlayan ve araç takılması bulunur. Böyle bir destek çoğu zaman özellikle belirtileri azaltmaya yardımcı olur. İlaç Tedavisi Etkilenen bölgeye kortizon gibi bir ilaç zerkedilebilir. Fakat genellikle bu tedavi sadece konservatif tedaviler başarısız kaldığı zaman kullanılır. Eğer iki kere kortizon enjekte edildikten sonra problem nüksederse doktorunuz ameliyat tavsiye edebilir. Ameliyat Karpal Tünel sendromunun ağrısı geçmiyorsa ameliyat en uygun seçim olabilir. Bu işlem, sinire baskı yapan bağ dokusunu kesmeyi içerir. Nekahat devresinden sonra genellikle birkaç hafta veya bir kaç ay içinde bilek ve el normal kullanılmaya başlanabilir. |
KAS GEVSETME YONTEMLERI
İnsanlar bazen, strese karşı çeşitli kaslarını kullanarak adeta bir tepki meydana getirirler. Bu bir gerilim alışkanlığıdır. Kas gerilmesinden kaynaklanan ağrılarla başa çıkabilmek için bazı kas gevşetme yöntemleri geliştirilmiştir. Bu yöntemler özellikle gerilimden kaynaklanan baş ağrıları ile sırt ağrılarının tedavisinde başarıyla uygulanabilmektedir. Özellikle yorucu geçen bir günden sonra "acaba ne zaman başım ağrımaya başlayacak?" diye düşünürüz. Disiplin ve gerekli yöntemlerin uygulanmasıyla bu bir gerilimden başka gerilime geçen fasit daireyi kırabiliriz. Gevşeme kursları, yoga, yürüyüş yapmak, jogging insanların kendi kendilerine yardım etme yöntemlerinden bazılarıdır. Birçok kişi için uygulanan gevşeme yöntemleri stres atmada başarılı olmuştur. Yöntemler çeşitlidir ve size yardımcı olacak kasetler, kitaplar ve video bantları vardır. Ne kadar çok pratik yaparsanız, stresle başa çıkmakta o denli başarılı olursunuz. Eğer kendinizi tedirgin hissediyorsanız, rahat bir koltuğa oturun veya bir yere uzanın. Gözlerinizi kapatın. Derin ve yavaş yavaş nefes almaya çalışın. Süre boyunca derin ve ritmik olarak nefes alıp, verin. Nefes alırken mide ve göğsünüzün hava ile şişmesine gayret edin. Nefes verirken ise, bu organlarınızı boşaltın. Nefes alıp verme arasında bir-iki saniye için nefesinizi tutun. Biraz çalıştıktan sonra göreceksiniz ki, stresli durumlarda kullanacağınız bu yöntem rahatlamanızı sağlayacaktır. şimdi de ayak parmaklarınızın kaslarını iyice gerin ve yere sıkıca basın ayağınızdaki ve ayak parmaklarınızdaki gerilimi hissedin. Sıkışmanın nerede olduğuna dikkat edin. Kasları gergin tutarak 20 saniye kadar öyle kalın. Sonra kasları ve ayakları gevşetin. Gerilimin kaslarınızı terk edip gittiğini hissedin. Ayaklarınızın giderek gevşediğini ve ağır bastığını hissedin. Gerilim sizi terk ettikçe ayaklarınızda bu sıcaklığın dolaştığını göreceksiniz. İçinizden "sakinleş" ve "rahatla" sözcüklerini tekrarlayın. Başka tüm düşüncelerden arının. Kendinizi giderek daha serbest bırakın. Ayak ve ayak parmaklarınız iyice gevşeyince, aşağı yukarı 30 saniye sonra, başka bir kas kümesi ile aynı yöntemi tekrarlayın: Ayak bilekleri, baldırlar, kalça, mide, yumruk, kollar ve omuzlar için aynını yapın. Acele etmeyin. Başınızı bir yastığa bastırarak, boyun kaslarınızı gevşetin. Tüm vücudunuz gevşeyince, gözlerinizi yumup, kendinizi ne kadar ağır hissettiğinizi düşünün. Bu ağırlığı üzerinde bulunduğunuz yüzeye bastırın. Derin derin nefes alırken kendi kendinize çok dinlenmiş olduğunuzu üst üste tekrarlayın. Üçe kadar sayın ve gözlerinizi açın. Bazı kişiler gün ışığının ya da idman yapmanın krizleri harekete geçirdiğini söylemektedirler |
KATARAKT
Normal göz mercekleri saydamdır. Göz merceklerinin dumanlanmasına katarakt adı verilir. Normalde siyah olan gözbebeğinin grimsi beyaz ya da dumanlı bir görünüm a1dığı katarakt doğma1ık ve sonradan kazanılan katarakt olmak üzere ikiye ayrılır. Sonradan kazanılan kataraktların nedenleri yaralanmalara, ışın zedelenmelerine (aşırı sıcak, röntgen ışınları, şimşek, kaynak ışığı) ya da göz merceklerinin yetersiz beslenmelerine (yaşlılık, şeker hasta1ığı) bağlanabilir. Belirtileri: Yaşlılıkta gözbebeğinin hafif bulanık olması normaldir. Görme güçlükleri başladığı andan itibaren katarakttan söz edilir. Yaşlılık kataraktı yanlardan başlayarak gözbebeği bölgesinde ilerlemeye başlar ve bulanıklık giderek artarken, buna bağ1ı olarak görme yeteneği de azalır. Sonunda bulanıklık bulut şeklini alır ve bütün göz merceğini kaplar. Bu durumda hasta açık ve koyu ayrımını yapamaz. Seyri: Kataraktın ilerlemesi hastanın yaşına bağ1ıdır. Has ta1ığın son evresi birkaç yıl durumunu korur. Fakat zamanla çözülme ve göz merceğinin kenarlarında sıvılaşma görülür. Tedavi: İlaç tedavisiyle başarılı sonuçlar alınamamaktadır. Bunun için yalnız ameliyat yöntemine başvurulmaktadır. Mercek, mercek kapsülünün yırtılmasından sonra çıkartılır. Eğer mercek parçaları kalırsa kataraktın tekrarlama olası1ığı vardır ve ikinci bir ameliyatı gerektirir. Ameliyattan altı hafta sonra katarakt göz1üğüy1e gerekli keskin görüş yeniden sağ1anabilir. |
KATARAKT KAHVERENGI GOZLULERDE DAHA xxx GORULUYOR
Kahverengi gözlülerde katarakt olma riskinin daha fazla olduğu bildirildi. Sydney Üniversitesinden Christine Younan ve ekibinin yaptığı araştırmada, kahverengi gözlülerin katarakt olma risklerinin mavi ve yeşil gözlülere oranla yüzde 80 fazla olduğu saptandı. American Journal of Ophthalmologyde yayımlanan araştırmada, 49 yaş ve üstündeki 3 bin 654 kişinin göz sağlığı incelendi. Beş yıl sonra, bu kişilerden hayatta olanların 2 bin 335 inde katarakt olup olmadığına bakıldı. Araştırmanın yapıldığı 5 sene içinde, kahverengi gözlülerde katarakt oluşması olasılığının mavi ve yeşil gözlülere oranla çok daha yüksek olduğu belirlenirken, kahverengi gözlülerin ameliyat olma gereğinin de 2.5 kat yüksek olduğu saptandı. Araştırmacılar, göz rengiyle katarakt arasındaki bağlantının biyolojik açıklamasının yapılması için araştırmaya ihtiyaç olduğunu hatırlattılar |
KIL DÖNMESİ
Kıl dönmesi, kılların kuyruk sokumu ve nadiren göbekte cilt altına geçip yara, abse ve fistül oluşturmasıdır. Kıl dönmesi, yani DERMOİD KİST veya PİLONİDAL SİNÜS, cilt altı kıl yuvası demektir. Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasında, kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida gibi dönerek cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, labirentler açması, peşinden labirentlere giren bakterin de katkısı ile etrafı iltihaplandırması; cerahatlı veya kanlı, pis kokulu akıntılar ve abseler oluşturmasıdır. Sert büro koltuklarında ve bilgisayar başında, özellikle kaykılık pozisyonda uzun süre oturanlarda veya uzun süre jip sürenlerde veya uzun süre otobüs yolculukları yapanlarda daha sık olur. Kıl dönmesi 16 ila 30 yaş arası kıllı ve gürbüz, genç erkeklerde, nadiren de genç bayanlarda oluşur. Oluş şekline gelince; kıllar yılan derisindeki gibi yivli veya pullu olup, dar ve sıkışık veya sürtünmeli ortamlarda kıpırdandıkça tek yönde ilerler. Saç telini iki parmak ile tutup hafifçe oğuşturunca bu hareketi açıkça görmek mümkündür. Benzer şekilde iki kaba et arasındaki herhangi bir serbest kıl, sürtünme, itelenme ve dönme mekaniği ile oluğun dibine doğru hareket eder. Hiperkeratoz ve aşırı terleme nedeni ile genişlemiş bir ter bezi ağzından deri içine girebilir, peşinden başka bir kıl geçebilir. Giderek bu minik ağız, kılların minik zorlaması ile genişler, deri hücreleri ter bezinin ve deliğin içine doğru yürür ve deliklerin iç yüzeyi cilt epiteli ile döşenerek minik bir tünel oluşur ve peşpeşe kılların buraya girmesi kolaylaşır. Uzun saç kılları bile girebilir. Bazan bir kaç kıl girdikten sonra tünel girişi iyileşip kapanabilir. Ama tünel içindeki kılların ve bakterilerin cilt altında derinlere doğru ilerlemesi ve iltihaplanmalar devam eder. Günün birinde mutlaka abseleşme ve fistülleşme olur. Fistül ağızlarının % 78 i oluğun sol kenarında ve % 82 si kıl giriş deliklerinin yukarı tarafında yer alır. Kıl dönmesinde Kuyruk Sokumu Neden Tercih Nedeni? Kuyruk sokumunu tercih nedeninde 1. teori; sırttan dökülen kılların kaba etler nedeni ile oluşan derin olukta birikmesi; iki kaba etin birbirine veya oturulan zemine veya sert ve dar giysilere sürtünmesi ile kılların yürüyebilmesi; kapalı ortam nedeni ile oluktaki cildin incelmesi ve kolay delinip tahriş olması ve sert kuyruk kemiğinin baskısı nedeni kılların daha da kolay ilerlemesidir. 2. teori; insan vücuduna ana rahmindeyken cilt elbisesi, pelerin şeklinde yukardan aşağıya giydirilir; cilt pelerinin fermuarı gibi kuyruk sokumunda kapatılır. Kapanma sırasında bir kısım cilt dokusu kıl olarak altta kalabilir. Kıllanma yaşına gelince bu bölgede kıllar büyüyerek dermoid kist oluşturabilirler. Kıl dönmesinin bir başka görüldüğü yer göbek çukurudur. Göbek çukuru derin ve kişi kıllı ise akıntı ve apse olabilir. Buraya da kıllar yürüyerek pis kokulu akıntılar, hatta nadiren, göbek etrafında veya karın içinde abse ve fistüller oluşturabilir. Kıl Dönmesinin Belirtileri Nelerdir? Kuyruk sokumunda veya anüsün arka yukarı tarafında az hassas küçük şişlikler kaşıntı, akıntı veya akıntısız , kıllı, kılsız, milimetrik delikler ve bazan de abse oluşmasıdır. Muayene ve tetkiklerde içi iltihabi granülasyon dokusu ve kıl dolu kese ve fisütller ve olayı çepe çevre sınırlayan ve kılların daha derinlere gitmesini önemli ölçüde önleyen kalın fibrotik kılıf görülür. Abselerin hacmi 1 cc den 100 cc ye kadar değişir ve kendini lokal ısı ve ağrı, sistemik ateş ve halsizlik ile belli eder. Kıl Dönmesi Doğuştan Olabilir Mi? Son yıllardaki araştırmalar, 16 yıllık tecrübemiz ve histopatolojik incelemeler hastalığın doğuştan değil sonradan kazanıldığını göstermektedir. Tedavi ve takiplerini yaptığımız 1000 den fazla hastanın hiç birinde kıl ve iltihabi tahriş ile oluşan granülasyon dokusu dışında farklı dokuya örneğin kıl ve ter üreten follikül ve ter bezlerine, müstakil deri dokusuna rastlanmamıştır. Bu bulgular hastalığın doğuştan olmadığını gösterir. Ancak kuyruk sokumunda, doğuştan kalan çukur ve delikler varsa bunlar kıllanma dönemi gelince az da olsa risk teşkil eder. Tedavi Edilmezse Ne Gibi Sorunlar Gelişebilir? Kuyruk sokumunda abse ve akıntılar eksik olmaz. İkide bir ağrılı abseler nüks eder. Hastalık sağa sola genişler, bölge köstebek yuvasına dönüşür. Yani; dermal epitel denilen deri hücreleri, kılları peşinden kıl kesesinin ve deliklerin içine girip yeni yeni tüneller veya labirentler oluşturur; daha çok yatay, nadiren dikey yönde, çok yönlü olarak deri dokusu içinde ilerler. Labirentler içine giren kıl sayısı da, tahriş de artar; hastalık durmadan genişler, pek çok delikten zuhur eden pis kokulu akıntılar dayanılmaz olur. Yıllarca süren kronik, iltihabi akıntılar, nihayette, epidermoid kanser geliştirebilir. Veya hastalık, nadiren de olsa derinleşerek kalın bağırsak, rektum ve mesane içine ilerleyebilir, hatta mesane kanserine dahi yol açabilir. Haliyle bu durumda tedavi zorlaşır ve olaya multidisipliner yaklaşmak gerekir. Kıl Dönmesi Nasıl Tedavi Edilir? Bu güne değin fazla uygulanmış olan tedavi şekli cerrahidir. Cerrahi tedavi şeklileri çoktur ve hemen hepsinde sağlam çevre doku ile birlikte hastalıklı dokular genişçe çıkarılır, yara açık bırakılarak aylar süren pansuman ile kapanbası beklenir. Ya da yara çeşitli tekniklerle kapatılır. Kapalı yöntemlerden Limberg in tarif ettiği, derin olduğu düzleyici flep rotasyonu, en radikal yöntemdir. Ancak 2 - 3 günü hastanede olmak üzere 5 ila 10 gün yatak istirahati, iki gün süreli hemovak dren geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi on gün yüz üstü yatılması ve üzerine oturulmaması, bir hafta su değdirilmemesi ve operasyon sırasında en ufak bir kıvrım gamze veya oluk bırakılmaması gerekir. Değilse nüks riski %10 u bulur. Bu nedenle alternatif yöntem araştırmaları devam etmiş ve Fenol ile oldukça etkili tedaviler yapılmıştır. KIL DÖNMESİNDE ALTERNATİF TEDAVİ: GÜMÜŞ NİTRAT ve FENOL Kıl dönmesinde alternatif tedavi olarak tarafımızdan geliştirilen sklerotik ve litik bir kimyasal ajan olan fenol ve ondan daha güçlü olan gümüş nitrat uygulamalarımız klasik cerrahi yöntemlere göre çok daha etkili olmuştur. Bu yöntemde eritilen gümüş nitrat aynen veya fenol, fistül ağızlarından veya foliküllerden içeriye verilir. Kılların yuvalandığı piyojenik granülasyon dokuları ve diğer patalojik dokular; ilaç etkisi ile hızla erir ve gri bulamaç halinde dışarıya akar. Mikro enstrümantasyonla labirentler ve fistüllerin içi temizlenir. Fistül girişleri gerekirse eksize edilir ve tekrar kıl girmemesi için sütüre edilir. Bu işlemler 15 dakikada tamamlanır. Hastalığın çok ilerlediği bazı hastalarda gerekirse labirentler kısmen veya tamamen açılır, kılların ilerde sorun çıkartabileceği gamzemsi çukurluklar ve kıvrımlar varsa küçük plastik ve estetik müdahale ile düzeltilir. Ama eskiden beri mevcut ve pilonidal sinüs oluşturmamış geniş çukurlara müdahale tavsiye edilmez. İşlem bitince labirentler antibiyotikli pomatla doldurulur ve hasta evine gönderilir. Günlük pansuman ve temizlik ve 1 hafta sonunda kontrole gelmesi öğütlenir. İyi kürete edilmiş labirentler genellile 1 haftada iyileşir. Ancak tavanı açılmış labirentelerin ve sinüslerin tamamen kapanması pansuman yardımı ile 2 ila 3 haftayı bulur. Bu sürenin illa da kısaltılması isteniyorsa, fistüllerin fibrotik duvarları, lokal anestezi altında, kürete veya eksize edildikten sonra sütüre edilir. Bu durumda işlem süresi 30 dakikayı bulur. Alternatif Tedavide Tam Başarı Şansı Nedir? Her işte olduğu gibi başarı, dataylarda gizlidir. İşin püf noktalarını iyi bilmek, titizlik yakın ilgi, hasta ve hekim işbirliği başarıyı belirleyen başlıca faktörlerdir. Sadece labirentleri kıldan arındırmak yetmez. Yeni kıl girişimlerine yol açacak mikro girişleri, en küçük şüphe arzeden gamzeleri potansiyel çukurları gidermek şarttır. Kurallara uyulursa, başarı tamdır. Nüks İhtimali Nedir? Kıl dönmesinin alternatif tedavisinde, kurallara uyulduğu takdirde, nüks (tekrarlama) ihtimali sadece % 3 - 5 tir. Sebebi de gözden kaçabilecek bazı mikroskobik kıl girişlerinin kalabilmesi veya hijyenik bakım kusuru sonucu oluşabilecek yeni kıl giriş delikleridir. Çaresi dikkat ve hijyenik bakımdır. Nüks halinde metodu değiştirmeye gerek yoktur. Hatta verilen eğitim sayesinde henüz başlangıç halinde iken yakalanacağı için çözüm daha basit ve sonuç kesindir. Nüksü Önlemek için Hastanın Uyması Gereken Kurallar ve Hijyenik Bakım Nedir? Hijyenik bakım, ince sıhhi temizlik demektir; şöyle ki; 1 - Hekimin önerdiği şekilde, hastalar temizlik ve pansumanlara riayet etmeli. Yara veya kıl giriş delikleri iyileştikten sonra, kuyruk sokumu oluğu hergün taharetlenirken yıkanıp silinerek boşta gezen kıllar temizlenmeli. 2 - Kuyruk sokumu sabah akşam giyinirken el ile 3 - 5 saniye fırçalanıp kıl, hav, yün ne varsa uzaklaştırılmalı 3 - Çok kıllı olanlar, 30 yaşına kadar kuyruk sokumu oluğunu, haftada bir kez kıl dökücü krem ile veya cımbızla temizlemeli, kaba etlerini genişçe traş ettirmeli. Otuz yaşından sonra, kuyruk sokumu cildi nispeten daha az terler ve kurur, giderek sertleşip kalınlaşır ve delinme riski kalkar. İster ameliyatla ister ilaçla tedavi olsun tedavi sonrası hijyenik bakım tedavisinin uzun süreli başarı şansını doğrudan etkiler. Alternatif Tedavilerin Yan Etkileri Nelerdir? Fenol ve gümüş nitrat; labirent dışında kaçırılmadığı sürece hiç bir yan etki oluşturmaz. Kaçırıldığında birkaç gün içinde aynı yerde enflamasyon, ağrı ve akıntı yaparsa da tedavisi lokal anestezi altında debridmanla sağlanır. İlaç hiç bir zaman damar içine verilmediği için sistemik etki oluşturmaz; dokulardan damar içine geçiş veya emilim olmaz; harici yan etki olmaz. Kıl Dönmesinde Alternatif Tedavinin Avantajları Nelerdir? 1- Narkoz, yani genel anestezi gerektirmeyen, az invaziv, konservatif ve pratik bir küçük operasyondur. 2- Hastanede veya evde yatmayı veya istirahati; tahlil ve tetkik gibi bir ön hazırlık gerektirmeyen, günübirlik uygulanabilen bir tedavidir. 3- Nüks ihtimali çok düşük olup nüksetse bile aynı yöntemle, hem de çok daha kolay bir şekilde tedavisi kesinliğe kavuşturulabilir. 4- Müdahale iz bırakmaz ve çok iyi estetik sağlar, anatomi bozulmaz. 5- Hastaların bu alternatif müdahale için hekime, yarımşar saatten birer gün arayla 2 veya 3 kez uğraması yeterlidir; işten ve yolculuktan alıkoymaz |
KIZAMIK, KABAKULAK, KIZAMIKCIK
(MMR) Kızamık Kızamık, ates, döküntü, nezle, öksürük ile gözlerde agrı ve kızarıklıga neden olan ciddi ve çok bulasıcı bir viral hastalıktır. Kızamık bazen, zatürree gibi tehlikeli komplikasyonlara neden olabilir. Hastalıga yakalanan 2000 çocuktan yaklasık bir tanesinde beyin iltihabı görülmektedir. Bu sekilde etkilenen her on çocuktan birisi yasamını kaybetmekte ve dördünün beyninde kalıcı hasar olusmaktadır. Kızamık, hasta olan kisinin öksürme ve aksırması sırasında çıkan tükürük damlacıkları aracılıgıyla geçebilir. Çocuklarda, kızamık hastalıgından birkaç yıl sonra SSPE olarak adlandırılan ender bir saglık sorunu ortaya çıkabilir. Hızlı bir sekilde beyni tahrip eden SSPE, her zaman öldürücüdür. Kabakulak Kabakulak, ates, basagrısı ve tükürük bezlerinin iltihaplanmasına neden olur. Bazen beyni çevreleyen zarda iltihaplanmaya yol açar. Ancak, hastalıgın kalıcı yan etkileri ender olarak görülmektedir. Bu hastalık ayrıca kalıcı sagırlıga da neden olabilir. Kabakulak, hasta olan kisinin öksürme ve aksırması sırasında çıkan tükürük damlacıkları aracılıgıyla geçebilir. Hastalıga yakalanan bes ergin ya da yetiskin erkekten yaklasık birisinde erbezlerinde (testislerde) agrılı iltihap ve sislik görülmektedir. Bu durumdaki erkekler genellikle tamamen iyilesmekte, ancak bu komplikasyon ender olarak kısırlıga yol açabilmektedir. Kızamıkçık Kızamıkçık, hafif bir çocukluk dönemi hastalıgıdır. Ancak, ergenlik çagındaki gençleri ve yetiskinleri de etkileyebilir. Hastalık lenf bezlerinde sisme, eklem agrısı ile yüzde ve boyunda iki üç gün süren döküntüye neden olur. Hasta her zaman hızla ve tam olarak iyilesir. Kızamıkçık, hasta olan kisinin öksürme ve aksırması sırasında çıkan tükürük damlacıkları aracılıgıyla geçebilir. Kızamıkçık, kadınların hamileliklerinin ilk 20 haftasında hastalıga yakalanmaları durumunda çok tehlikelidir. Bu, bebekte ciddi olusum bozukluklarına neden olabilir. Ísitme ve görme özürlülügü ile kalple ilgili olusum bozuklukları ve zihinsel özürlülüge yolaçabilir. Kızamıkçık çok bulasıcı bir hastalık olup, hamile kadınları ve bebeklerini korumanın en uygun yolu, kadınların hamile kalmadan önce ası olmalarını saglamak ve hastalıgın yayılmasını önlemek için tüm çocukları asılamaktır. Dogurganlık yasında olan ve özellikle hamile kalmayı düsünen kadınların doktora basvurmaları ve kızamıkçık kan testi yaptırmaları gerekir. Kan testi, baska bir MMR asısının gerekip gerekmedigini gösterecektir. Bir diger MMR asısı yapılmasının gerekmesi halinde, asının koruma sagladıgından emin olmak için, asının ardından bir kan testi daha yapılmalıdır. Hamile olan veya iki ay içinde hamile kalmayı planlayan kadınlara ası yapılmamalıdır. Kadınların her hamilelikten önce, koruma düzeyinin halen yeterli olup olmadıgının belirlenmesi için, kızamıkçık kan testi yaptırmaları önemlidir. MMR ’nin Olası Yan Etkileri MMR asısının yan etkileri, hastalıkların komplikasyonlarından çok daha az sıklıkta görülmektedir. En yaygın yan etkiler, kisinin kendisini iyi hissetmemesi, hafif ates ve muhtemelen asıdan sonra yaklasık altı ile onbir gün süren döküntülerdir. Bu süre içinde döküntüleri olan kisiler hastalıgı baskalarına bulastırmaz. Ası olan kisilerde bazen, asının bilesimindeki kabakulak virüsü nedeniyle, asıdan yaklasık üç hafta sonra tükürük bezlerinde hafif sisme görülebilir. Beyin iltihabı gibi, asının en önemli yan etkisi çok ender olarak görülmekte ve muhtemelen milyonda bir ya da daha az sıklıkta olusmaktadır. Yaygın Yan Etkiler asagıdaki uygulamalarla azaltılabilir: • Fazla miktarda sıvı içilmesini saglama. • Fazla kalın giyinmeme. • Ası yapılan yere soguk, ıslak bir bez parçası koyma. • Herhangi bir rahatsızlıgı azaltmak için parasetamol alma (ya da çocugunuza verme)(yasa göre uygun dozda vermeye dikkat ediniz). Yan etkilerin ciddi olması veya geçmemesi ya da kaygı duymanız halinde, doktorunuza ya da hastaneye gidiniz. Aşı Öncesi Kontrol Listesi Sizde ya da çocuğunuzda aşağıda belirtilen durumların olması halinde, aşı olmadan önce bunları doktor ya da hemşireye iletiniz: . Son bir ay içinde başka bir a. ı olunması. . A. ı yapılacağı gün hasta olunması. . Herhangi bir aşıya karşı ciddi yan etkilerin olması. . Herhangi bir ciddi alerjinin olması. . Herhangi bir tür steroid ilaç kullanılması (sözgelimi, kortizon gibi). . Son üç ay içinde gamaglobulin a. ısı veya kan nakli yapılması. . Bağışıklık sistemini zayıflatan bir hastalığın olması ya da tedavinin uygulanması (sözgelimi, kan kanseri, kanser, HIV/AIDS, radyoterapi ya da kemoterapi gibi). . Halen ara. tırmaları süren merkezi sinir sistemiyle ilgili bir hastalığın olması. . Hamile olmanız veya aşıdan sonra iki ay içinde hamile kalmayı planlamanız. Aşının farklı bir şekilde yapılması gerekebileceğinden, yukarıda belirtilen durumların doktor ya da hemşireye iletilmesi gerekir. |
KIZIL (SCARLET FEVER)
Streptokoklarların (A grubu beta hemolitik streptokok veya streptokokus piyogenes (beta mikrobu)) neden olduğu bir enfeksiyon hastalığıdır. 3-5 günlük kuluçka süresinden sonra aniden yükselen ateş, kusma, boğaz ağrısı, baş ağrısı, bitkinlik belirtileri ve 12-48 saat sonra cilt döküntüleri görülebilir. Bazen şiddetli karın ağrısı nedeniyle apandisit sanılabilir. Ateş 40 C ye kadar çıkabilir ve penisilin tedavisinden 24 saat sonra normale döner. Ağız içinde bademciklerde, ağız arka duvarında, dil ve damaklarda renk değişiklikleri görülür. Dil büyük, ödemli, kırmızıdır, ilk günlerde beyazdır. Şiddetli vakalarda bademciklerin üzerinde ve ağız arka duvarında zar görülebilir ve difteriden ayırmak zordur. İlk 1-2 gün beyaz renkli olan dil (beyaz çilek) daha sonra soyularak kırmızı renk alır (kırmızı çilek). Üst damak kırmızı noktacıklarla kaplı olabilir. Hastalığın başından itibaren 12-48 saat içinde ciltte döküntüler başlar. Yüzden başlar, 24 saat içinde bütün vücuda yayılır. Alın ve yanaklar çok kırmızı buna karşılık burun ile ağzın birleştiği üçgen ve ağız kenarında döküntü yoktur (ağız kenarı soluktur). Kıvrım yerlerinde (koltuk altı, kasıklar, diz arkası, dirsek önü) döküntüler üst üste geldiği için bir çizgi halini alır (pastia çizgisi). Bu döküntüler üzerine bastırıldığında kısa süre için kaybolur. Şiddetli hastalarda kabarcıklar şeklindeki döküntüler karında, ellerde ve ayaklarda görülebilir. Döküntüler başladığı yerden itibaren solmaya başlar ve şiddetli biçimde soyulmalar olur. Döküntü genellikle bir haftanın sonunda kaybolur. Muayene sonucunda kızıldan şüphelenilen hastadan örnek alınarak kültür yapılır. Ayrıca antistreptozilin (ASO) titresinin 1/200 Todd ünitesinin üzerinde olması teşhiste yardımcıdır. Anti DNA titresine de bakılabilir. Kanda beyaz küre artmıştır. Sedimantasyon hızı artmıştır. Zamanında ve uygun bir şekilde tedavi edilmezse; servikal adenit, otitis media, sinüzit, bronkopnömoni, mastoidit, septisemi, osteomyelit, romatizmal ateş, akut glomerulonefrit gelişebilir. TEDAVİ Penisilin tedavide ilk seçenektir. Allerjisi olanlara Eritromisin ve Sefalosporinler kullanılabilir. Genellikle 10 günlük tedavi yeterlidir. Derideki döküntüler için merhem ve losyonlar doktorunuz tarafından önerilebilir. |
KOLESTEATOM
Kolesteatom mastoid çıkıntının ve orta kulağın rahatsızlığıdır. Östaki borusunun tıkanması sonucu orta kulakta hava basıncı düşer ve kulak zarı içeri doğru çöker. Bu durum kulak zarındaki bir delikten kulak kanalı derisinin orta kulağa doğru ilerlemesi nedeniyle de olabilir. Normalde atılacak olan deri hücreleri (epitelial hücreler) orta kulakta tutulur ve burada bir kist veya kolesteatom denilen bin tümör oluştururlar. Kolesteatom bu bölümü çevreleyen kemikleri aşındırır ve orta kulaktaki ufak kemiklere zarar verir. Belirtiler - işitme kaybı - Kulaktan cerahat akması - Baş ağrısı veya kulak ağrısı - Baş dönmesi Bazı vakalarda bu doğuştan vardır. Gelişme sırasında deri hücreleri kulak zarının gerisinde sıkışıp kalmıştır. Kolesteatom eğer bir çocuğun kulağında oluşursa, çabuk büyür. Yetişkinlerde bu problem yavaş ilenler. Teşhis Doktorunuz kulağınızı otoskopla, kulak kanalının bütününü görmesini sağlayacak bir ufak aletle, muayene eder ve kulak enfeksiyonu geçirip geçirmediğini öğrenmek ister. Eğer bir kolesteatomdan şüphelenirse, sizi bir kulak-burun-boğaz uzmanına gönderir. Böylece daha geniş bir muayeneden ve işitme testinden geçersiniz. Kolesteatom selimdir, başka yerlere yayılmaz. Ancak kalıcı işitme kaybına neden olabilir. Ayrıca yüz sinirlerini etkileyebilir ve tedavi edilmediğinde nadiren menenjite sebep olabilir. Tedavi Bu durum kroniktir ve ancak ameliyatla geçer. Kolesteatom küçükse daha basit (minör) bir ameliyatla alınır. Daha büyük ve ilerlemiş bir kolesteatom orta kulak kemiklerindeki bozuklukların giderilmesi için daha büyük çapta bir ameliyat veya ameliyatlar dizisi gerektirebilir. Bu uygulama kistin tüm parçalarını alabilmek için çok titiz çalışma gerektirir. Kist tekrar oluşabilir onun için tekrar tekrar ameliyat gerekebilir. İşitmeyi sağlayabilmek için orta kulak kemiklerinin yeniden yapılması da ameliyata dahil olabilir. Orta kulağı yeniden şekillendirmek için başka kimselerin kulak kemikleri veya yapay (prostetik) gereçler kullanılabilir. Şiddetli vakalarda radikal (kökten çıkaran) mastoidektomi yapıp belli aralıklarla temizlenebilecek bir bölüm bırakmak uygulanabilir bir seçenektir. Bu metot kemikleri tedavi etmez ve işitme kaybını düzeltmez. |
KOLOBOM (COLOBOMA)
Kolobom; gözle ilgili herhangi bir oluşumun (göz kapağı, retina,iris gibi) doğumsal gelişim kusurudur. Genelde yarık şeklinde kendini gösterir. Gözün embriyolojisinde 4 haftalık fötus evresinde, gözü oluşturmak üzere ön beyinden çıkıntı yapan parçacık, gözün küresel bir yapıya dönüşmesi için kendi içine çökerek birleşir. Bu kapanma (birleşme) kusurları kolobom olarak bilinir. Durumun ağırlığına göre retina, makula, optik sinir, koroid, lens, iris, kapak kolobomu tekil olarak veya birkaçı bir arada ortaya çıkabilir. Ancak olay herzaman gözlerde belirgin bir yarık şeklinde algılanmamalı, göze ait herhangi bir oluşumun gelişiminin tam olarak tamamlanmadığı şeklinde algılanmalıdır. Koloboma neden olarak ailevi geçiş kesin bir neden olarak saptanmamıştır ancak, hastalıkların belirli kromozomal hastalıklarla ilgili olduğu bilinmektedir. Schmid Fraccaro sendromu, Trisomy 18 (E- sendromu) gibi kromozomal hastalıklarda kolobom meydana gelebiir. Sebebi açıklanamayan tüm doğumsal anomalilerde olduğu gibi, ailevi risk olup olmadığı dikkatlice araştırılmalıdır. Kolobomun etkileri hastalığın şiddetine ve problemin yerine bağlı olarak değişir. Açıklık genelde gözün alt kısmındadır. Lens kolobomu; eğer büyükse iris ve koroid tabakada kusurlara eden olabilir ve retina tabakasında yırtılma meydana gelme olasılığını biraz arttırır. Şiddetli olgularda, gözün büyüklüğünde azalma meydana gelebilir. Buna mikroftalmus adı verilir. Ancak mikroftalmus, kolobom olmadan da meydana gelebilir. İris kolobomu, pupilde anahtar deliği görünümü verebilir. Merkezi görmede hasar oluşabilir. Bazı kolobom olgularında, nörolojik ve kromozomal problemler de var olabilir. Bunlardan birisi son derece nadir görülen CHARGE hastalıklar grubudur. (C - Coloboma; H - Heart defects (kalp problemleri); A - Atresia of the choanae (arka burun deliklerinin kapalı olması); R - Retarded growth and development (büyüme ve gelişme geriliği); G - Genital hypoplasia (yetersiz cinsel organ gelişimi, inmemiş testis gibi); E - Ear anomalies (kulak anomalileri)). Yine küçük göz, fazla parmak ve zeka geriliği koloboma eşlik edebilir. Görme yeteniğinde azalma, nistagmus, şaşılık, fotofobi ve görme alanı kaybı hastalarda bulunabilir. Tedavi Hastalığın durumuna göre tedavi yöntemleri farklılık göstermektedir. Retina dekolmanı (ayrılması) durumunda vitrektomiyi takiben lazer (argon veya kripton) ile retina altta yatan yapılara tutturulur. İris kolobomunda, kozmetik amaçla kontakt lensler kullanılabilir. KOLOBOM KONUSUNDA BİR GÖZ UZMANI HEKİME BAŞVURULMALIDIR |
KONJENITAL ADRENAL HIPERPLAZI
Böbrek üstü bezlerinin aşırı büyümesi ve buradaki bazı enzimlerin eksikliği sonucu meydana gelen bir hastalıktır. Ortaya çıkan bulgular eksik olan enzime göre değişiklik göstermektedir. 21 Hidroksilaz Eksikliği Çekinik geçiş gösterir, yani hem anne hem de babanın hastalığı taşıması gerekir. Konjenital adrenal hiperplazi hastalarının %95 inde bu enzik eksiktir. 6. kromozomun kısa kolu üzerindeki bir gen hastalıktan sorumludur. 15000-20000 bebekte bir gözlenir. Topuk kanından alınan kan analizi ile tanı konabilmektedir. Hastalığın genelde iki tipi bulunur : tuz kaybettiren tip (%75) ve virilizan (erkeksi özellik veren) tip (%25). 1) Klasik Tuz Kaybettirici Tip : bu hastalarda kortizol ve aldesteron enzimi azalmış, ACTH ve 17-OH Progesteron artmıştır. Artmış andorjenlerden dolayı kızların cinsel organlarının olmasına rağmen yapışıklık ve anormallik gözlenir ve kız bebekler yanlışlıkla erkek bebek sanılabilirler. Erkeklerin cinsel organlarında anormallik olmaz. Tuz kaybına bağlı olarak yaşamın ilk haftalarında aşırı su kaybı ve şok gelişebilir. Laboratuvarda kan analizi ile tanı konur. Tedavide kortizon ve fludrokortizon verilir, kızlardaki cinsel anormallikler ameliyatla düzeltilir. 2) Virilizan 21 Hidroksilaz Eksikliği : Tuz kaybı olmaksızın sadece androjen artışına bağlı bulgular vardır. Kızlar cinsel organlarında anormallikle doğarlar. Tedavide kortizol verilir. 11 Beta Hidroksilaz Eksikliği 8. kromozomun uzun kolunda hasar vardır. Bu hastalığı diğerlerinden ayıran özellik hastalarda tansiyon yüksekliği olmasıdır. Erkeksi özellikler gelişmiştir. Kanda 11-deoksikortizol ve DOC artmıştır. DOC tansiyon yüksekliğine neden olur ve tuz kaybını engeller. HAMİLE BAYANIN İDRARINDA VEYA AMNİYOTİK SIVIDA ARTMIŞ 11 DEOKSİKORTİZOL SEVİYESİNİN TESPİTİ İLE DOĞUM ÖNCESİ TANI (PRENATAL TANI) MÜMKÜNDÜR. 17 Alfa Hidroksilaz Eksikliği Bu enzimin eksikliğinde DOC seviyeleri artar ve tansiyon yüksekliği ile potasyum seviyelerinde düşme meydana gelir. Cinsel hormonların sentesi yetersizdir ve bunun sonucunda; erkeklerde psödohermafroditizm (yalancı çift cinsiyet), kızlarda cinsel gelişim geriliği meydana gelir. 3 Beta Hidroksisteroid Dehidrogenaz Eksikliği Kortizol, aldesteron ve androjen sentezinde azalma vardır. Klasik tipinde tuz kaybına ek olarak erkeklerde üretra ucunun normalden farklı olarak penisin üstünde olması (hipospadias) ve erkeksi özelliklerin tam gelişmemesi (kıllanma, kas gelişimi gibi); kızlarda da hafif derecede erkeksi özellik gelişimi bulunur. Hastaların bazılarında tuz kaybı yoktur. Hasta kızlar adet düzensizlikleri ve aşırı kıllanma şikayeti ile doktora başvurduklarında tanı konabilir. Artmış delta-5 steroidleri ile tanı konabilir. |
KONJONKTIVIT
Konjonktif tabakanın iltihaplanmasıyla ortaya çıkan bir göz hasta1ığıdır, Konjonktivitin nedenleri çok çeşit1idir. En sık görülen nedenler virüsle ilgili iltihaplar ve mekanik tahriş1erdir. Çoğun1uk1a tüberküloz, difteri ve gonore (belsoğukluğu) gibi hastalıklar sırasında da konjonktif tabaka iltihaplanabilir. Belirtileri: Sabahları gözkapakları çapakla birbirine yapışır. Gözler sulanır ve kızarır. Bazen gözkapağının kenarında arpacık görülebilir. Tedavi: İltihabın nedenine bağ1ı bir tedavi yöntemi uygulanır. Eğer mekanik bir tahriş söz konusuysa, tahriş nedeni ortadan kaldırılır. Genellikle hastalık her iki gözde birden belireceği için tedavi her iki göze de uygulanmalıdır. Virüsle ilgili iltihaplarda antibiyotik tedavisi öngörülür. Göz banyoları çapak o1uşumunu önler ve göz1erin mikroplardan arınmasına yardım eder. Hasta gözlerin üzerine herhangi bir bandaj kullanılması uygun deği1dir, ama koyu renkli gözlük kullanılabilir |
KOSTOKONDRIT (TIETZE)
Bu isim Latince deki costa (kaburga) ve Yunancadaki chondros (kıkırdak) sözcüklerinden gelmektedir. Bu hastalık kaburga kıkırdaklarını tutar. Kostokondrit, Tietze sendromu adıyla da bilinir. Belirtiler - Göğüste ağrı, özellikle göğüs kafesinin önünde - Göğüs kemiğinin (sternum) çevresindeki dokularda şişme de olabilir. Ağrı kaburgadaki bir iltihabın sonucu oluşur. İltihabın nedeni, göğüs kafesine gelen bir darbe olabilir, ancak çoğu kez neden bilinmemektedir. Ağrı, kaburgaların hareket ettirilmesi ya da hasta bölgeye doğrudan basınç uygulanmasıyla artabilir. Ağrı ilk ortaya çıktığında, kalp krizi olasılığı akla gelebileceğinden endişe duyulmasına neden olabilir. Kostokondrit acil bir durum değildir, ancak göğüste ani ve şiddetli bir ağrı ortaya çıktığında, kalp krizi olasılığı nedeniyle hemen doktorunuza başvurun. Teşhis Kaburgaların birleşme yerinde, şişme ile birlikte ya da şişme olmadan oluşan hassasiyet ana belirtidir, ancak, herhangi bir kalp ya da akciğer hastalığı olmadığından emin olmak için göğüs röntgeni, elektrokardiyogram ve kan testleri gerekebilir. Tedavi Uygun dinlenmeyle, belirtiler zaman içinde ortadan kaybolabilir. Egzersiz belirtileri şiddetlendirebilir, bu nedenle şikayetleri artıran hareketlerden kaçının. ilaç Tedavisi Aspirin ve diğer antienflamatuar ilaçlar yararlı olabilir. Gerekirse, hasta bölgeye kortizon gibi steroid bir ilaç enjekte edilebilir |
KULAK
İşitme olaylarının alıcı organı olan kulak dışkulak, ortakulak ve içkulak olmak üzere üç bölümden oluşmuştur. Dışkulak Kulak kepçesi ve kulak yolundan oluşmuştur. Kulak yolunun içinde koyu sarı renkli bir madde olan kulak kiri vardır ve görevi kulağa giren tozları yakalamaktır. Kulak yolunun sonunda, dışkulağı ortakulaktan ayıran, çok ince ve gergin kulak zarı vardır. Ortakulak İçi hava dolu bir boşluktur ve yutağın üst kısmından uzanan östaki borusu ile hava alır. Ortakulağın hava alması kulak zarının yırtılmasını önler. Bazı hallerde östaki borusunun içini örten zar iltihaplanırsa, bu yol kapanır ve işitme biraz güçleşir. Ortakulakta işitme kemikleri olan çekiç, örs ve üzengi kemikleri bulunmaktadır. Çekiç kemiği kulak zarına bağlıdır, üzengi kemiğinin tabanı ise içkulağın kemik duvarı üzerindeki oval pencereye geçmiştir. Örs kemiği ise bu iki kemiğin ortasındadır. Kulak zarı ses dalgalarıyla titreştiği zaman kulak zarına bağlı olan çekiç kemiği sarsılır ve böylece işitme kemiklerinin hepsi titreşime katılarak titreşimleri içkulağa iletirler. İçkulak Kemik ve zar dolambaç olarak iki ye ayrılır. Zar dolambaç kemik dolambacın içine yerleşmiş durumdadır. Kemik dolambaç da kemik dalız, kemik daire kanalları ve kemik salyangoz olmak üzere üçe ayrılmıştır. Kemik dalız üzerinde biri oval, diğeri yuvarlak olan iki pencere vardır. Oval pencereye üzengi kemiğinin tabanı geçmiştir. Yuvarlak pencere ise, ikinci kulak zarı adı verilen bir zarla örtülmüştür. Sarmal biçimdeki kemik salyangoz, bir kenarı eksen tarafındaki duvara yapışık, diğer kenarı serbest olan kemik bir perdeyle iki kanala ayrılmıştır. Zar dolambacın içi renksiz endolenf (iç lenf) sıvısıyla doludur. Kemik dolambaçla zar dolambacın arasında ise perilenf (dış lenf) sıvısı vardır. Zar dolambacın üç-parçalı zar yarım daire kanalları, tulumcuk, kesecik ve zar salyangoz adını alan dört bölümü vardır. Zar yarım daire kanalları, kemik yarım daire kanallarının, tulumcuk ve kesecik de kemik dalızın içine yerleşmiştir ve her üçü de vücut dengesiyle görevli içkulak parçalarıdır. Zar salyangoz, kemik salyangozun içindeki yarım perdeyle ona karşı olan duvar arasından dolandığı için bütün salyangozda üç kanal oluşur. Bu kanallardan birincisi, zar salyangozun kendi içindeki kanaldır. Zar salyangoz kanalı adını alan bu kanalın içinde, asıl işitmeyle görevli olan korti organı bulunmaktadır. İkinci kanal, kemik salyangozu dalıza bağlayan dalız kanalı ve üçüncü kanal ise, kemik salyangozdan yuvarlak pencereye giden yuvarlak pencere kanalıdır. Asıl işitmeyle ilgili yapı korti organıdır. Korti organında işitme sinirlerinin dağıldığı, üzerlerinde titrek tüyler bulunan işitme hücreleri vardır. Bu hücrelerin sayısı yaklaşık 16-20.000 kadardır. Korti organının en önemli ve üzerinde durulacak bölümü, bu organı örten ve bir kenarı serbest olan örtü zarıdır. İçkulakta iki türlü sinir vardır. Birincisi, korti organının işitme hücrelerinde sonlanan işitme siniri, ikincisi, zar yarım daire kanalları, tulumcuk ye kesecikte sonlanan denge siniridir. Duyma olayı Kulak kepçesiyle toplanarak kulak yolu aracılığıyla kulak zarına gelen ses dalgaları kulak zarını ve kulak zarı da işitme kemiklerini titretir. Bu titreşimler üzengi kemiğinin bağlantısı nedeniyle oval pencereden kemik dolambaç içindeki perilenf sıvısına geçer ve böylece, zar salyangozunun endolenf sıvısında ve dolayısıyla korti organmın işitme hücrelerinde sarsıntı oluşur. Bu sarsıntı sırasında işitme hücrelerinin tüyleri, üzerinde saçak gibi yer almış olan örtü zarına çarpar. İşitme hücrelerinde oluşan bu, uyartı işitme siniri tarafından beyne ulaştırılır. Özetle, asıl işitme organı salyangozdur. Zar dolambacın bölümleri olan ve dengeyi sağlamakla görevli bulunan tulumcuk ve kesecik tabanında, zar yarım daire kanallarının dip bölümlerinde, duyu hücreleri, yani denge organları vardır. |
KULAK BUYUKLUGU
Uzağa taşan kulaklar başa yapışan kulaklardan ne daha iyi ne de daha kötü duyar. Onun için bu daha çok kozmetik (yüz ve cilt güzelleşmesi) bir problemdir ve nadir olarak görülür. Baştan uzaklık mesafesi azdan çok fazlaya kadar değişebilir. Bazı durumlarda kepçe kulak hissi bir problemin kaynağı olabilir. Utanma, alay konusu olma veya beğenilmeme gibi duygular gelişebilir. Belirtiler : Anormal sayılacak kadar baştan uzağa (taşan) kulaklar Tedavi Kepçe kulakla ilgili yanlış bir düşünce de geceleri kulakları başa bağlayarak veya bantla yapıştırarak yatırabileceklerine inanmaktır. Bu uygulama problemle ilgili bir şeyler yapıldığı için rahatlatıcı olabilir, fakat netice vermez. Orta derecede kepçe kulağı olanların saç modellerini değiştirip kulağa daha az ilgi çeken bir modeli uygulamaları daha etkili yaklaşım olabilir. Ameliyat Kepçe kulak basit bir cerrahi uygulamayla düzeltilebilir. Cerrah kulağın arkasında dilinin kıvrıldığı yerin yakınını yarar. Bir çubuk (ince, uzun parçalı) deri ve bazı durumlarda kıkırdak kesip çıkarır. Kulağı başa doğru çekip yarığı kapatır. iz kulağın arkasında kalır. Ancak bu uygulama 4 yaşından küçük çocuklarda yapılmamalıdır. Kulakları hala gelişme safhasındadır. Alay edilmeyi önlemek için tam okula başlamalarından önce yapılır. |
KULAK CINLAMASI (TINNITUS)
Kulak çınlaması etrafta gürültü olmadığı zaman duyulan rahatsız edici sestir. Bu hem herhangi bir kulak rahatsızlığının hem de kalp damarlarına bağlı hastalıklar ve kansızlık dahil başka hastalıkların belirtisi olabilir. Bu seslerin duyulmasına neden olan mekanizma anlaşılamamıştır. Kulak çınlaması ekseriyetle işitme kaybına bağlıdır. Belirtiler - Kulakta zil, uğultu, ıslık gibi sesler duymak. - işitme kaybı. Teşhis Kulaklarınızdaki zil sesi, vızıltı ya da benzer seslerin görünürde bir kaynağı yoksa, muhtemelen kulak çınlaması sorununuz vardır. Bu gibi sesler ara sıra ya da sürekli olabilir ve ses yüksekliği değişebilir;kalp sesleriyle de eşzamanlı olabilir. Kulak çınlamasında,doktorunuz önce enfeksiyon, kulak tıkanması, otoskleroz, menier hastalığı, akustik travma, irsi sağırlık ya da iş şartlarının neden olduğu işitme kaybı gibi bozuklukların varlığını araştıracaktır. Doktorunuz kulağınızdaki sesin nedenini belirlemek için bir dizi test yapabilir; kulağınızı muayene ettikten ve işitme testlerini yaptıktan sonra bilgisayarlı tomografi çekilmesini de önerebilir. Tedavi Kulaktan gelen sesler çok rahatsız edicidir, fakat kendi başına sağlığı tehlikeye sokmaz. Bazı vakalarda çınlama hemen tedavi edilir ve geçer. Kulak salgısı, yabancı bir madde veya orta kulak iltihabı böyle vakalardır. Neticede işitme kaybı ekseriyetle ortadan kalkar. Ancak birçok olayda belirtiye neden olan etkenin tedavi edilmesi çınlamayı kesebilir de kesmeye-bilir de, çınlamayı durdurmanın bir yolu bulunamadığında müzik sesi ile (örneğin geceleri saatli radyoyla) veya bazı vakalarda kulak çınlaması maskesiyle (işitme aleti gibi kullanılan ve kulakta duyulandan daha hoş sesler çıkaran alet) bu ses bastırılabilir. işitme özürlülerde kullanılan alet çevredeki sesleri yükselttiğinden çınlamayı azaltabilir. Eğer kulaklarınız çınlıyorsa yüksek sesten, nikotinden, kafeinden ve alkolden uzak durun. Bunlar çınlamayı artırır. Ekseriyetle, bu rahatsız edici duruma katlanmayı öğrenmek gerekecektir. |
KULAK ILTIHABI (AKUT)
Akut kulak iltihabı (otitis media) dört temel şekilde olur. Seröz otitis media (sulu kulak iltihab) akıntılı otitis media, akut pürülan otitis mefia (akut cerehatlı kulak iltihabı) ve sekretuar otitis media (salgılı kulak ilthabı). En hafif tür olan (seröz) sulu kulak iltihabında orta kulakta sıvı birikir. Bunun nedeni östaki borusunun kapalı olması veya orta kulakta aşırı miktarda sıvı salgılanmasıdır. Rahatsızlık duyulabilir ve geçici olarak işitme kaybı olur, ancak genelde enfeksiyon yoktur. Belirtiler - Kulakta doluluk hissi - Şiddetli kulak ağrısı - Yüksek ateş ve üşüme - Bulantı ve ishal - işitme kaybı İkinci türde (akıcı maddeli kulak iltihabında) hem sıva hem enfeksiyon vardır. Bu ekseriyetle üst solunum yolları enfeksiyonu, adenoid büyümesi veya her ikisiyle birlikte ve onlarla ilgili olarak gelişir. Bu kulak iltihabı üçüncü tür kulak enfeksiyonuna ve en tehlikeli an akut cerahatlı (pürülan) kulak enfeksiyonuna neden olur. Bu üçüncü türde orta kulak cerahatla dolar ve cerehatın basıncı kulak zarını patlatabilir. Neticede kan ve cerahat akar. Akut cerahatli kulak iltihabı en çok çocukları etkiler. Enfeksiyon virütik de olabilir. Bakteriden de kaynaklanabilir. Bazen kulak iltihabı uzun sürdüğünde veya tekrarlandığında orta kulak civarındaki hücrelerde değişme görülür. Bu hücreler daha koyu bir sıvı salgılamaya başlarlar. Netice salgılı (secretory) kulak iltihabıdır. Teşhis işitme kaybı ve ateşle birlikte kulakta keskin bir ağrı, otitis medyanın (orta kulak iltihabı) belirtileri olabilir(Eğer bir kulak iltihabı varsa bebekler sürekli ağlar ve hasta kulağı çekiştirirler). Gecikmeden doktorunuza başvurun. Doktorunuz hastalık etkenini belirlemek için bir kültür örneği alarak laboratuvara göndere-bilir. Sulu veya salgılı (kalın sıvılı) kulak iltihabı rahatsız edici durumlardır, ancak kalıcı işitme kaybı doğurmazlar. Kulak iltihabının daha ciddi an türleri gerektiği gibi tedavi edilmezler ise enfeksiyon mastoid çıkıntısına yayılabilir ve nadiren de iç kulağa geçer. Kulak zarı orta kulak kemikleri veya iç kulak yapısı zarar görürse, kalıcı işitme kaybı olabilir. Tedavi Doktorunuzu görünceye kadar akut kulak iltihabının sebep olduğu ağrıyı bir miktar azaltabilirsiniz. Aspirin veya başka bir ağrı kesici alabilir ve ısıtılmış (ılık) ufak bir yastığı kulağınızın üzerine koyabilirsiniz. İlaç Tedavisi Berrak sıvı biriken orta kulak iltihabında (seröz otitis mediya), doktorunuz burundan daha rahat nefes alabilmeniz ve östaki borusundan orta kulağa g den hava miktarını artırmak için, dekonjestan (salgı azaltıcı) bir burun damlası verebilir. Akut ve cerahatli ortakulak iltihabında da antibiyotik tedavisi yapabilir. Eğer iltihap geçmiyorsa tedaviye başka antibiyotikler de eklenebilir Eğer bur n akıntısı ve çeşitli burun alerjileri orta kulak iltihabının gelişmesine katkıda bulunuyorsa, doktorunuz burun damlası ve antihistaminik ilaçlar verebilir. Ameliyat Eğer kulak zarı üzerinde fazla basınç varsa, zar cerrahi müdahale ile açılıp (myringotomi) basınç giderilir. Çocuklarda bu uygulama hastanede genel anestezi altında yapılır. Kulak zarı 1-2 hafta içinde kapanır. |
KULAK ILTIHABI (KRONIK)
Akut kulak iltihaplarından herhangi biri -sulu kulak iltihabı, dökülebilen (akıcı) maddeli kulak iltihabı, akut cerahatli kulak iltihabı ve salgılı kulak iltihabı- kronik kulak iltihabına dönüşebilir. Bir kronik kulak iltihabı (chonic otitis media) akut kulak iltihabından daha tehlikelidir, çünkü ağır ve uzun süren etkisi kalıcı yıpranmaya neden olabilir. Akut bir enfeksiyon hemen gelişir ve çabuk tedavi olur. Kronik durum ise hemen hareket geçirecek kadar rahatsızlık vermez ve hastalık yerleşinceye kadar fark edilmeyebilir. Belirtiler - Kulak ağrısı - Belirli aralıklarla kulaktan cerahat gelmesi. - işitme kaybı Kronik sulu kulak iltihabı burnun en gerisindeki adenoidin ısrarla şişmesi veya iltihaplanması nedeniyle olabilir. Şişme östaki borusunu tıkar. Adenoid problemleri ekseriyetle çocuklarda görülür. Yetişkinlerde olmasının sebepleri östaki borusunun tekrar tekrar tıkanması veya önceki enfeksiyonlar nedeniyle östaki borusunda arızalar kalmış olması veya burnun ve boğazın gerisinde kitleler bulunmasıdır. Kronik akıcı maddeli kulak iltihabı ve kronik cerahatli kulak iltihabı daha ciddi vakalardır. ilk akut enfeksiyon bazı durumlarda tedavi yapılsa bile, tamamen kurumaz ve bu enfeksiyon düşük bir seviyede varlığını sürdürürse kronik enfeksiyona dönüşebilir. Bu tür bir enfeksiyon, mastoid çıkıntısına, kulağın arkasındaki kemiğe yayılabilir. Mastoid çıkıntısındaki enfeksiyonu kökünden kurutmak daha zordur. Bazen ilk akut enfeksiyon tamamen yok edilebilir, fakat yeri ileride enfeksiyon oluştuğunda cerahat kulak zarının delinmesine ve orta kulaktaki ufak kemiklerin zarar görmesine neden olabilir. Teşhis Eğer kulağınızdan cerahat geliyorsa ve kulak ağrısı veya işitme kaybı belirtileri duyuyorsanız, doktorunuzu görün. Enfeksiyonun kaynağını bulmak için kulağınızı otoskopla muayene edecektir. Ayrıca enfeksiyonun mastoid çıkıntısına yayılıp yayılmadığını belirlemek için radyolojik muayene veya CT (bilgisayarlı tomografi) isteyebilir. Kronik salgılı kulak iltihabına sık rastlanmaz. Rahatsız edici olmakla birlikte genelde kalıcı zararlar vermez. Cerahatlı kulak iltihabı ise tedavi edilmediği zaman kalıcı işitme kaybına neden olabilir. Tedavi İlaçla Tedavi Kronik sulu veya salgılı kulak iltihapları eğer burun tıkanmaları veya burun alerjilerine bağlıysalar antihistamikler veya açıcı ilaçlarla (dekonjestan) tedavi edilirler. Kronik akıcı maddeler veya cerahatlı kulak iltihaplarına ekseriyetle ağızdan alınan antibiyotikler uygulanır. Eğer kulak zarı sağlamsa kulak damlaları etkili olamaz, çünkü enfeksiyon bölgesine erişmezler. Ameliyat Eğer durum iyiye gitmezse ve problemin nedeni adenoidler ise doktorunuz cerrahi yolla adenoidlerin alınmasını önerebilir. Bu problemi tedavi etmenin diğer bir metodu da kulak zanından içeri bin tüp sokup iltihabi boşaltmaktır. Tüm tedavi süresince kulaklar ıslanmamalıdır. Bu herkes için özellikle, çocuklar için çok zordur. Eğer kronik sulu veya cerahatli kulak iltihabi şikayetiniz varsa ve mastoid çıkıntısı enfeksiyon kapmışsa, doktorunuz mastoidektomi önerebilir. Bu enfeksiyonun tekrarlanmasını ve yayılmasını önlemek için mastoid çıkıntısının alınması ameliyatıdır. |
KULAK KIRI (BUSON)
Dış kulak kıl folikülleri (keseleri) ve cerumen denilen salgıyı üreten bezlerle doludur. Bu tüyler ve salgı, dışardan gelen tozu ve yabancı maddeleri tutan, kulağa girmelerini önlen. Böylece kulağın hassas mekanizmasını konur. Normalde biriken az miktar salgı (kir) kulağın girişine doğru ilerler ve düşer ya da yıkanma sırasında alınır. Belirtiler - Kısmi işitme kaybı - Bir veya her iki kulakta zil sesi - Kulak ağrısı - Kulak veya kulaklar tıkanmış hissi duymak. Kanalda yeni salgı yapılır ancak bazı kimselerde aşırı miktarda salgılama olun. bu salgı fazlası sertleşir ve kulak kanalını tıkar. işitme kaybının en yaygın sebeplerinden bini ve her yaşta görüleni salgı tıkamasıdır. Teşhis Eğer haftalar veya aylar boyu artan işitme kaybınız varsa kulakta doluluk hissi, kulak ağrısı ve kulakta zil sesi duyuyorsanız doktora gidin. İlk yapacağı iş kulakta salgı tıkaması (kir) aramaktır. Tedavi "Dirsekten küçük hiçbir şeyi kulağa sokma" diye bir söz vardır. Kulak kanalı çok hassastır, pamuklu kulak temizleyicisi, tokaları, bükülmüş kağıt parçaları gibi maddelerle karıştırılırsa kolayca zarar görebilin. Ayrıca, bunlar ekseriyetle problemi çözmez kini çıkarmaz ancak kanalı zedeler. Birikmiş salgıyı (kini) çıkarmanın daha iyi yolları vardır. Normal bir kulakta birkaç damla bebek yağı, (baby oil) mineral yağı veya gliserin bir damlalıkla kulağın içine damlatılınca, kuru salgı yumuşar. Üç beş gün boyu günde iki defa birkaç damla kullanılır. Kurumuş salgı (kir) yumuşayınca aşağıda anlatılan metotla onu çıkarabilirsiniz. Bir tası vücut ısısında suyla doldurun (eğer su soğuk veya sıcak olursa, şiddetli fakat kısa bir baş dönmesi yapabilir). Başınız dikken kulağınızın üst kısmını yakalayıp yukarı doğru çekin diğer elinizle suyu ampul biçiminde lastik haznesi olan şırıngayla kanala fışkırtın. Sonra başınızı eğip suyun lavaboya veya bir tasa boşalmasını sağlayın. Genellikle tıpa şeklinde olan kuru salgının (kinin) düşmesi için kulağa üç beş defa su fışkırtmanız gerekebilir. Dış kulağı bir havluyla kurulayın. Dış kanalda kalmış olabilecek suyu bir saç kurutma makinesiyle kurutabilirsiniz. Doktorunuz da buna benzer bir yol kullanarak kuru salgıyı çıkaracaktır veya küret (kaşık şeklinde kazıma aleti) denen bir aletle kazıyabilin. Bazen de emici bir cihazla onu çeker. |
KULAK KISTLERI VE TUMORLERI
Yağ (sebase) kistleri,deri bezlerinin ürettiği peynirsi bir maddeyle dolu keseciklerdir. En sık geliştiği yerlerden biri kulağın arkası ya da kafa derisidir. Yağ kistleri selimdir ve genellikle farkına varılmaz. Belirtiler -Kulak kanalında ya da kulağın önünde veya arkasında kitle. -Kulak kirinin birikmesi. -Kulakta rahatsızlık hissi. -İşitme kaybı. Kemiğin aşırı büyümesi de kulak kanalının selim tümörlerine(ekzositoz) neden olabilir. Bütün tümörler kulak kanalını tıkayacak kadar büyüyebilir ve böylece kulak salgısı birikerek işitmeyi etkileyebilir. Bununla birlikte egzositozlar çok yavaş büyür ve çoğu kez herhangi bir soruna neden olmazlar. Teşhis Sık olarak sizde kist olduğunun farkına varmazsınız. Kulağın arkasındaki kemik çıkıntısının üzerinde ya da kulağın önünde yumuşakça bir kitlenin varlığının farkına varabilirsiniz. Kulağın dışındaki bu tür kistler nadir olarak rahatsızlığa neden olsalar da bazen mikrop kapabilirler. Bu tür kistlerde ağrı olmaya başlarsa doktorunuza başvurun;muhtemelen bir antibiyotik yazacaktır. İnsanlar çoğu kez selim tümörlerin de farkına varmazlar ve kemiksi ya da siğilimsi büyüme genellikle herhangi bir soruna neden olmazlar. Bununla birlikte ara sıra bu tür bir büyüme kulak kanalını kısmen tıkayabilir. Eğer kulağınızda ağrı başlar ya da işitmenizde azalma olursa doktorunuza başvurun. Doktorunuz otoskopla kulak kanalınızı muayene edecektir. Tedavi Bir selim tümör dış kulak kanalını tıkayacak kadar büyürse,doktorunuz cerrahi yolla çıkarılmasını önerecektir. Girişim küçük bir ameliyattır ancak egzositozun üstünü örten derinin yerinde bırakılması gereklidir çünkü bu deri,enfeksiyona yerine gelişebilecek deriden daha dirençlidir. Selim tümörler ve kistler genel sağlık sorunlarına neden olmazlar. |
KULAK LABIRENT ILTIHABI
Labirent iltihabı, iç kulağın dengeyi ve işitmeyi kontrol eden sıvı dolu bölümü olan labirentin iltihaplanmasıdır. Enfeksiyon bakteriden (akut kulak iltihabı veya cerahatlı menenjit in yayılması sonunda) veya virütik menenjit sonrası meydana gelebilir. Bakteriden kaynaklanan enfeksiyonun neden olduğu işitme kaybı giderilemez. Belirtiler - Aşırı baş dönmesi (denge kaybı olun yada siz veya oda dönüyor hissi gelin). - Bulantı, kusma - Gözlerin kontrol dışı hareketleri. Teşhis Eğer bulantı, baş dönmesi hissediyorsanız, gözleniniz bin yana kayıyor ve sonra yerine dönüyorsa ve bin kulağınızda tamamen işitme kaybı varsa, bu labirent iltihabı olabilir. Doktorunuz kulağınızı muayene edecek ve yakında orta kulak iltihabı geçirip geçinmediğiniz dahil olmak üzere, bazı sualler soracaktın. Labirent iltihabı belirtileri korkutucu olabilir, ancak doğru tedavi uygulandığında bu durum tehlikeli değildir. Tedavi Eğer bakteriden kaynaklanan labirent iltihabınız varsa, doktorunuz antibiyotik verecektir. Hem bakteriden hem virüsten oluşan labirent iltihabında bir bulantı kesici ilaç ve bin sinirleri yatıştırıcı ilaç verilebilir. Bu baş dönmesini olumlu etkiler. Üç beş gün yatak istirahati gerekir. Baş dönmesinin şiddeti üç beş günle bin hafta içinde geçer. Dengesizlik hissi üç beş hafta hatta aylarca sürebilin. Özellikle ani hareketler yaptığınızda bu his duyulun. Labirent iltihabı nadiren tekrarlar. |
KULAK TUPLERI (COCUKLARDA)
Kulak iltihabını cerrahi metotla tedavi etmenin bir yolu, kulak zarından ufak bir plastik tüp sokmaktır. Cerahat bu yoldan boşaltılır. Ancak bu metodu Kulak-Burun-Boğaz uzmanınızla görüşün. Bu uygulamayla ilgili olumlu ve olumsuz görüşler aşağıda verilmiştir. Olumlu (Destekleyen) 1. Bu uygulama kulak iltihabı rahatsızlığının sık tekrarlama olasılığını ve şiddeti- ni ekseriyetle azaltır. 2. işitme duyusu geri gelir. 3. Bu ameliyat orta kulakta ventilasyona (hava akımı, hareketi) neden olur, böylece hücre cidarlarında uzanan enfeksiyondan meydana gelebilecek kalıcı değişiklik riski azalır. Olumsuz (Karşı çıkan) 1. Hastanede kalmak gerekmese de bu uygulama genel anestezi gerektirir 2. Tüp yerleşmişken kulağı su kaçırmamak şarttır. 3. Nadiren kulak zarında şiddetli zedelenme veya kalıcı delik oluşur. |
KULAK ZARINDA YIRTILMA
Kulağınıza hiçbir zaman hiçbir şey sokmamanız önerilir. Çünkü bu harekette kulak zarını parçalama riski vardır. Bazen kulak zarı, pamuk sarılmış ufak kulak temizleme saplarıyla veya küçük sivri şeylerle temizlenirken veya kaşınırken delinebilir. Diğer delinme sebepleri kulağa atılan bir tokat ve patlamalar olabilir. Her ikisi de kulaktaki hava basıncında ani olarak değişiklik yapar. Belirtiler - Kulak ağrısı - Kısmi işitme kaybı - Hafif kulak kanaması veya akıntısı. Orta kulaktaki bir enfeksiyon (bk. Kulak iltihabı) kulak zarında iltihap yapabilir, hatta zarı kısmen tahrip edebilir. Kulak zarı delinmesinin en sık görülen sebebi budur. Ufak delikler kapanabilir. Ancak büyükler kapanmaz ve mikroplu maddelerin orta kulağa girmesine neden olur. Teşhis Eğer kulağınızda bir gün içerisinde,giderek artan bir ağrı ve işitme kaybı olursa ve bu durumun ardından kulağınızda kanama ve kanama sonrasında ağrının hafiflediğini görürseniz,kulak zarınız orta kulak iltihabı sonucu yırtılmış olabilir. Hemen doktorunuza başvurun. Doktorunuz,kulak kanalının görülmesini sağlayan bir alet olan otoskopla kulağınızı muayene edecektir; kulak zarınız delinmişse, yırtık alanı ve orta kulaktaki kemikler (kulak zarının arkasında olan) görülecektir. Yırtılmış bir kulak zarı,özellikle başlangıçta,çok ağrılı olabilir. Bazen yırtıklar herhangi bir sorun yaratmadan kendiliğinden iyileşmektedir; bu durumda işitme kaybı olmamakta ya da çok az olmaktadır. Geniş yırtıklar tekrarlayan orta kulak iltihabına neden olabilirler. Tedavi Eğer kulak zarınızın yırtıldığından kuşkulanıyorsanız hemen doktorunuza başvurun, Başlangıçta aspirin veya diğer bir ağrı kesiciyle ağrınızı hafifletebilirsiniz. Kulağın üzerine konulacak ılık(sıcak değil) ve kuru bir bez de yardımcı olacaktır. Doktorunuz, orta kulakta enfeksiyon gelişmesini önlemek için bir antibiyotik verebilir. Bazen kulak zarı iyileşirken, deliği kapamak için bir parça plastik ya da kağıt ile yama yapılabilir. Ayrıca iyileşme sürecinde kulağınızı kuru tutmanız gerekir. Kulak zarınız genellikle iki ay içerisinde iyileşir. Bu süre içinde iyileşmezse, doktorunuz yırtığı onarmak için küçük bir ameliyat önerebilir. |
KULAKTA KIRECLENME (OTOSKLEROZ)
Otosklerozda (kireçlenmede) iç kulağın kemik duvarı bozulur ve iç kulak girişinde sünger gibi anormal kemik oluşur. Üzengi kemiği de iç kulağa ses dalgalarını geçirmek için titreşim yapan ufak kemikten etkilenmiş olabilir ve hareket edemez. Bu iletişime bağlı işitme kaybı birbirine bağlı kemikler yoluyla orta kulaktan titreşimleri ileri geçiren mekanizmanın çalışmamasıdır. İletişime bağlı işitme kaybı, düzelebilir. İç kulak sinirlerine bağlı işitme kaybı gibi değildir. 0 düzeltilemez. Belirtiler - Kulaklardan birinde veya her ikisinde ağır ilerleyen işitme kaybı - Kulak çınlaması. Genç yetişkinlerde otoskleroz (kireçlenme) en sık görülen orta kulak işitme kaybı nedenidir. Otoskleroz Amerikan nüfusunun yüzde onunu bir dereceye kadar etkiler. Otoskleroz aileden geçer ve erkeklerden daha çok kadınlar arasında yaygındır. Zencilerden, Amerikan yerlilerinden (Kızılderililerden) ve Asyalılardan (sarı derililerden) daha çok beyazlarda görülür. Belirtiler 15 ila 35 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu durum yavaş ilerler ve tek kulağı veya her iki kulağı birden etkiler. İşitme kaybı hafif veya ağır olabilir. Kireçlenmesi olan kadınların işitme kaybı yüzdesi hamilelik sırasında artabilir. Eğer işitme duyunuz gitgide zayıflıyorsa, doktorunuzu görün. Teşhis Eğer işitme duyunuzun giderek azaldığını fark ederseniz, doktorunuza başvurun. Doktorunuz kulağınızı muayene edecek, işitme testleri yapacak ve herhangi bir akrabanızda erken işitme kaybı olup olmadığını soracaktır. Otoskleroz genel sağlığı etkilemez ve çoğu zaman iyileştirilebilir bir hastalıktır. Bununla birlikte, sağırlık duygusal olarak zorlayabilir ve çevreden uzaklaşmaya neden olabilir. Tedavi ve Cerrahi Tedavi Otoskleroz çoğu kez, stapedektomi denilen bir ameliyatla ki bu ameliyatta, kulak kanalının derisi kesilir ve kulak zarı kaldırılır; böylece üzengi kemiği çıkarılır ve yerine ince bir tel ya da paslanmaz çelikten bir protez takılır. Daha sonra kulak zarı eski haline getirilir ve 1-2 hafta içerisinde iyileşme olur. Bazen üzengi kemiğinin tabanında küçük bir delik açmak ve protezi yerleştirmek için lazer kullanılabilir. Ameliyattan sonra birkaç saat baş dönmesi olabilir, ancak daha sonra geçer. İşitme yeteneğiniz hızla eski haline gelir ve birkaç hafta içinde normal etkinliklerinize dönebilirsiniz. Ara sıra orta kulakta bir kan pıhtısı oluşarak ses iletimini etkiler. Genellikle bu pıhtı birkaç haftada ortadan kalkar. Stapedektomi ameliyatı otosklerozlu hastaların çoğunda başarılı olur, ancak her 100 kişiden bir, ikisinde ameliyattan sonra tam bir işitme kaybı olabilir. Bu, ameliyattan önce düşünülmesi gereken bir durumdur. Eğer iki kulağınızda da otoskleroz varsa, önce bir kulağınızdan ameliyat olmanız, sonucu gördükten sonra ikincisini ameliyat ettirmeniz daha uygun olur. Eğer iç kulakta bir hasar varsa, stapedektomi ameliyatı sorunu çözmeyebilir. İlaç Tedavisi İlerleyen kemik bozulmalarını ve sünger benzeri kemiklerinn sertleşmesiyle oluşan işitme kaybını önlemek için sodyum fluorid, kalsiyum ve vitamin D tabletleriyle tedavi uygulanır. Ancak ne derece yararlı oldukları konusunda tartışmalar devam etmektedir. İşitme Aletleri Otoskleroza bağlı işitme kaybını düzeltmenin bir başka yolu da işitme aletleridir. Eğer bir veya her iki kulağınızda da kireçlenme (otoskleroz) varsa, doktorunuz sizi işitme aleti yerleştirmesi için bir odiolojiste gönderebilir. |
LARENJIT (GIRTLAK ILTIHABI)
Larenjit, larynx (ses telleri) in enfeksiyonu veya tahrişidir. Ses telleri şişer veya tahriş olursa sesler bozulur ve boğuk çıkar, bazen de anlaşılamayacak kadar hafiftir. Belirtiler - Kısık ses, - Boğazda gıdıklanma ve boğazda kuruluk, - Sürekli boğazı temizleme ihtiyacı. Akut ve kronik olmak üzere iki tip larenjit vardır. Belirtiler ve tedavi her ikisinde de aynıdır. Akut larenjite genelde virüsler sebep olur ama bakterilerin enfeksiyonuna da rastlanır. Virüs nedeniyle olanlar tedavisiz geçebilir. Başka bir hastalık sırasında, örneğin basit üşütme, bronşit, grip, veya zatürree geçirirken de larenjit olunabilir. Kimyasal maddelerin solunması da kısıklığı veya sesi kaybetmeye neden olabilir. Kronik larenjit fazla içki veya sigaradan. sürekli tahriş yüzünden de olabilir. Teşhis Larenjitin ilk belirtisi ses kısıklığıdır. Sesteki değişiklikler enfeksiyonun ya da tahrişin derecesine bağlıdır; hafif bir ses kısıklığından fısıltı halinde çıkan ses kaybına kadar değişebilir. Boğazda gıcıklanma olduğu için sık sık boğazınızı temizleme gereksinimi duyabilirsin iz. Basit larenjit genellikle birkaç günde geçer; 2-3 günde geçmez ya da başka şikayetler de eklenirse doktorunuza başvurun. Çoğu kişi için larenjit kendiliğinden geçen veya antibiyotik tedavisiyle düzelen bir rahatsızlıktır. Ses kısıklığı. kronik bronşit, işyerinin açık ve cereyanlı olması veya alkolizm yüzündense esas neden düzeltilmelidir. İlaçla Tedavi Larenjite bakterinin mi. virüsün mü sebep olduğunu anlamak için laboratuvar muayenesi gerekir. Bakteriden olduğu saptanırsa antibiyotik tedavisi uygulanır. İlk tabletlerden sonra belirtilerin hafiflemesi gerekir. Virüs veya yakıcı yabancı maddelerin solunmasından olan larenjitte sesinizi dinlendirmeniz, buhar solumanız önerilir. Ilık ve rahatlatıcı sulu maddeler için. Kronik larenjitte asıl neden ortaya çıkarılmalıdır. Sigara içiyorsanız derhal bırakın. Kronik bronşitten olmuşsa, antibiyotikle geçmesi gerekir. Alerjiden olmuşsa antihistaminik türü ilaçlar almalısınız. |
LENF BEZLERININ BUYUMESI
Şişmiş bezeler genellikle vücudun hastalıklara karşı korunma mekanizmasının iyi çalıştığını gösterir. Fakat aynı zamanda ciddi hastalıkların da habercisi olabilirler. Bunun ayırdına nasıl varacaksınız? Çoğumuz, kulak altında, boyunun her iki tarafında, çene ve koltuk altlarında büyüyen bezelere yabancı değilizdir. Genellikle şişmiş bezeler, bölgesel bir enfeksiyonun sonucu oluşurlar. Daha çok koltuk altı, boyun ve kasık bölgelerinde şişen bezeler, beyaz kan hücreleri ve vücudu hastalıklara karşı koruyan antikorları içeren bir sıvıyla dolar. Enfeksiyonlarla savaş Lenf bezleri bütün vücuda yayılmıştır.Çene altı,kulak arkası,ve kasık lenf bezleri büyüdükleri zaman belirgin bir hal alır.Buna karşılık daha derinde bulunan ,göğüs ve karın bölgesindeki lenf bezlerinin şişmesi özel muayenelerle anlaşılabilir.Normal olarak bezelerin çapı yarım santimetreyi geçmez, ancak enfeksiyon kaptığınızda, lenf bezleri beyaz kan hücreleri üreterek zamanla büyür. Bunlar daha sonra kan dolaşımına katılarak vücuttaki mikroplarla savaşırlar. Bu bir bakıma vücut içindeki enerji savaşıdır. Genellikle vücudun savunma mekanizması mikroplarla olan bu savaşı yener. Fakat bütün bu aktiviteler aynı zamanda hassas ve ağrılı lokal şişmelere de neden olur. Boğazınızda oluşan bezeler, birkaç gün dinlenmenizi gerektirebilir. Sıcak içecekler, tuzlu su, antiseptik gargara yapmak boğazınızdaki şişliğin geçmesine yardım etse de bezeler bir süre sonra kendi kendilerine kaybolacaktır. Eğer geçmiyorlarsa, ciddi bir enfeksiyon olup olmadığını öğrenmek için doktora başvurun. Nedenini öğrenin Bezeler, lenf bezlerinde beyaz kan hücresi dediğimiz lenfositlerin göllenmesiyle oluşur. Deri ve solunum sisteminin bazı basit enfeksiyonları bezelere neden olabilir.Örneğin bademcikler ve apandis öncelikle lenfatik hücrelerden oluştukları için kolaylıkla şişebilirler. Lenf bezleri vücudun herhangi bir bölgesinin tahriş olması veya kesilmesi sonucu enfeksiyon kapmasıyla da şişebilirler. Örneğin koltuk altınızda beze şişmişse, o bölgeye en yakın olan kollarınızı ve ellerinizi kontrol edin. Eğer herhangi bir kesik veya tahriş olmuş yer varsa, o bölgeyi ılık su ve antiseptik ile silin. Ancak beze iyileşmiyor ve daha da şişerek ateşli bir hal alıyorsa böyle bir belirtiyi gözardı etmeyerek doktor kontrolüne girin. Çünkü bu durum ciddi kan zehirlenmelerine de sebep olabilir. Kasıklardaki bezelerse bacak ve ayaklarınızdaki rahatsızlıkların habercisidir. Bu yüzden herhangi bir enfeksiyon veya yara olup olmadığını kontrol edin. Özellikle şeker hastaları bu çeşit enfeksiyonlara yatkındırlar. Bazı bakteriyel hastalıkların etkisiyle vücuddaki bezeler daha da yaygın hale gelebilir. Bunun nedeni, vücuttaki bakterilere karşı savaş veren beyaz kan hücrelerinin sayısı artmasıdır. Ayrıca eklem yerlerinde oluşan bezeler de büyük bir olasılıkla eklem romatizmasının bir işaredir. Bu yüzden, sağlıklı bir beden için kadınların göğüslerini herhangi bir kist olup olmadığını kontrol etmelerine benzer şekilde koltukaltı ve kasıklarımızı da kontrol etmemiz gerekir. Günlük hastalıklar Vücudunuzun herhangi bir yerinde şişlik bulmak belki önemsiz görünebilir. Özellikle gelişme çağındaki çocuklarda sık sık bezeler oluşur ve çoğu zaman fiziksel bir halsizlik verir, birkaç gün dinlenmeyle de geçerler. Bazen şişen lenf bezleri, başlarda farkedilemeyen ciddi solunum hastalıklarının da habercisi olabilir. Örneğin göğüste şişen lenf bezleri ancak X ışınlarıyla görülebildiğinden, tüberkülozun farkedilmesi oldukça güçtür. Ancak diğer belirtileri izlenebilir; bazen kan kusma, ısı kaybı, kilo vermek, geceleri terlemek ve boyunda şişen bezeler. Doktorunuza görünün Her büyüyen lenf bezi karşısında endişeye kapılmanıza gerek yok.Örneğin dişiniz apse yaptığında çene altınızda şişen bezeler,veya soğuk algınlığıyla şişen bademcikleriniz bir süre sonra kendi kendilerine ortadan kaybolurlar.Ancak hassas ve şişkin bezeler nadiren de olsa kanserin habercisidir. Kanserli tümörler,komşu lenf bezlerine yayılarak,şişmelerine neden olurlar. Örneğin sağ göğüsteki kanser yayılarak sağ koltuk altındaki bezeleri kaplar. Lenf bezleri şekilsel olarak arttıklarında ağrı da olmasa ihmal etmeden GP nizi çektirin. Lenf bezi hücrelerindeki anormal çoğalma, bazen Hodgkin adı verilen ve genç erkeklerde görülen bir hastalığa da neden olabilir. Boyundaki lenf bezleri zamanla ağrısız olarak şişer. Hastalık ilerledikçe diğer lenf bezleri grupları da şişerek solunum darlığı,karaciğer ve dalağın şişmesine neden olur. Erken teşhis edilirse tedavi şansı yüksektir. Bu nedenlerden dolayı vücunuzun herhangi bir bölgesinde şüpheli bir şişkinlik olursa, ağrısız dahi olsa takibe alın. OLASI HASTALIKLAR • Kulak enfeksiyonları: Orta ve dış kulaktaki enfeksiyonlar, lenf bezlerinin şişmesine ve ateşlenmeye sebep olur. • Alman Kızamığı: Boyunun arka bölgesinde şişen bezeler, kırmızı isilik gibi görünen Alman kızamığının habercisi olabilir. Bu çocuklar için ciddi bir hastalık olmasa da, hamile kadınların geçirmesi oldukça tehlikelidir. • Fıtık: Kasıklarda üzerine basıldığında kaybolan yumuşak şişkinlikler genellikle doğuştan gelen bir rahatsızlıktır. • Kabakulak: Hemen hemen her çocuğun geçirdiği kabakulak hastalığı, tükürük bezlerinin şişmesiyle oluşur. • Toxoplazma: Bezelerin şişmesiyle görülen bu hastalığa kedi, köpek gibi hayvanların dışkısından insanlara bulaşan bir mikrop neden olur. Diğer belirtileri yüksek ateş ve halsizliktir. |
LENF VE LENF DAMARLARI(AKKAN VE AKKAN DAMARLARI)
Lenf adı verilen sıvı, kılcal damarlarla hücreler arasında bağlantı kurar. Sürekli hareket halinde olan lenften hücreler gerekli maddeleri alırlar ve artık maddeleri lenfe bırakırlar. Sonra lenf, giderek birleşip kalınlaşan özel kanallarla (lenf kanalları) toplanır. Lenfi alan ince lenf damarları birleşerek göğüs ve karın boşluğunda yer alan göğüs lenf kanalını oluşturur. Göğüs lenf .kanalı, omurga boyunca gider ve içindeki lenfi sol köprücük kemiği altı toplar damarına döker. Baş ve boynun sağ tarafı ile sağ kol ve göğsün yukarı bölümlerinden lenfi toplayan ikinci bir kısa lenf damarı olan büyük lenf kanalı daha vardır. Bu damar da lenfi sağ köprücük altı toplardamarına döker. Lenf için ikinci bir kaynak da, bağırsaklarda sindirimden oluşan sıvıdır. Bağırsak tümürlerindeki lenf damarları sindirilmiş yağları alarak göğüs lenf kanalına verirler. Bu nedenden ötürü, özellikle fazla yağlı yemekler yenildiğinde, lenfte yağ damlacıkları çok olduğundan, göğüs kanalındaki lenf, süt gibi beyaz olur. Kasların çalışması, solunum hareketleri vb. lenf damarlarına değişik ölçülerde basınç yapar ve bu basınçlar aracılığıyla lenf damarları içindeki lenf ileri doğru süzülür. Lenf damarlarında bulunan kapakçıklar toplardamarlarda ol.. duğu gibi, lenfin geri akmasını engeller. Lenf damarları, yolları üzerinde bulunan lenf düğümlerine uğrarlar. Bu lenf düğümlerine, lenf bezleri adı da verilebilir. Lenfi getiren küçük birçok lenf damarı lenf düğümünün içine girdiği halde, lenf sıvısı ancak büyük tek bir damarla düğümden çıkar. Lenf düğümlerine gelen lenf, düğümdeki sayısız hücrelerin arasından geçerken içinde bulunan tüm zehirli maddeleri bu hücrelere bırakır. Zehirli maddeleri alan hücreler bunları zararsız bir hale sokar. Böylece lenf düğümleri vücudun filtreleri görevini yapar. Lenf düğümleri zehirli maddeler ve bakterilerin etkisiyle iltihaplanır ve şişer. Koltuk, altında, kasıkta ve boyundaki lenf düğümleri elle dokunulduğu zaman hissedilebilir. Lenf düğümlerinde bulunan lenf hücrelerini üretmek görevi dalağındır. Lenf hücreleri, akyuvarların özel bir şekli sayılabilir. Bazı durumlarda lenf düğümleri şişip patlayarak dışarıya iltihap akıtır. LENF BEZLERİ VE DAMARLARI İLTİHABI Lenfadenit, lenf bezlerinin iltihabıdır. Mikroplara karşı bir süzgeç görevi yaptığı için kendi bölgelerindeki iltihaplar sonucu şişerler ve iltihabın şiddetine uyarak patlayıp iltihap akıtabilirler. Lenfanjit, lenf damarlarının iltihabıdır. İltihaplanmış yaralardan ya da el ve ayak parmaklarındaki iltihap kaynaklarından başlayarak kol boyunca yukarı uzanan kırmızı çizgiler halinde belirlenirler. Tedavi: Etkenin belirlenerek ortadan kaldırılmasıdır |
LICHEN PLANUS
Lichen planus, nadir görülen, tekrarlayan kaşıntılı döküntüdür. Karakteristik özelliği ciltte parlak kırmızımsı mor lekeler ve ağızda gri-beyaz lekelerdir. En büyük çoğunlukla orta yaşta görülür. Ilk atak haftalarca veya aylarca sürebilir ve ondan sonraki nüksetmeleri yıllarca devam edebilir. Ağızda kuruluk, ****lik bir tad veya yanmadan ibaret olan ağız şikayetleri ilk olarak çıkar ve hastalığın tek belirtileri olabilir. Bileklerde (kol) bacaklar, gövdede, genital organlarda ağızda ve dudaklarda kaşınan yerler bulunur. Leichen planusun nedeni bilinmiyor. Nöbetler stresle bağlantılı görülmektedir. Döküntü, tırnaklarda kabarıklar yapabilir ve ciltte koyu renk lekeler bırakabilir. Teşhis muayene veya biyopsiyle konur. Tedavi Kortikosteroid merhemler kaşıntıyı rahatlatabilir. Ağır vakalarda kortikosteroid tabletler verilir. |
LIKEN PLANUS
Hastalığın nedeni belli değidir, psikolojik etkenler üzerinde durulmaktadır. Quinacrine adlı madde uzun süre alındığında bacaklarda liken planus gelişebilir. Liken planus, özellikle 20-50 yaşları arasında ve daha çok erkeklerde görülen bir cilt hastalığıdır. Çocuklarda nadiren görülür. Hastalıkta meydana gelen kabarıklıklar; 2-4 mm çapında, çok köşeli, üzeri düz ve basık, kırmızı veya livid renkli ve serttir. Bazı kabarıklıklar genişler ve ortaları çöker. Eski kabarıklıkların üzerleri genelde kuru, beyaz, zemine yapışık, ince bir kabuk ile kaplıdır. Kabarıklıklar bir araya gelerek genelde 1-2 cm çapında, yuvarlak veya oval plaklar yaparlar. Zaman içerisinde bu plakların ortası koyu lacivert bir renk kazanır. Liken planus, genelde bilek ve kolların iç yüzünde, genital bölge (peniste (liken niditus)) ve bacaklarda (liken corne) meydana gelir. Daha nadiren de gövdede ve başta meydana gelir. Hastaların %50 sinde ağız tutulumu vardır. Ağız içerisinde meydana geldiğinde genelde son azı dişi hizasında, yanakların iç yüzünde beyaz porselen görünümündedir. Genellikle çok kaşıntılı olan hastalığın gelişimi yavaştır, bazen aylarca ve senelerce hastalık devam edebilir. Ancak aniden başlayan olgular da bildirilmiştir. Tedaviden sonra tekrarlayabilir. Tedavi Herhangi bir şikayete yol açmayan durumlarda tedavi gerekmez. Plaklara sürülmek üzere kortizonlu pomatlar kullanılır. Kaşıntıyı gidermek için yatıştırıcılar ve antihistaminikler, düşük etkili kortizon ve vitaminler verilebilir. Ağızda meydana gelen plaklar için yemeklerden önce lidokainli sıvı ile gargara faydalıdır. Hastalık genelde sınırlı kalır (tüm vücudu kaplamaz) ancak yıllar sonra tekrarlayabilir. |
LUPUS (SISTEMIK LUPUS ERITEMATOZUS)
En sık olarak genç kadınları etkileyen Sistemik lupus eritematozus (SLE), otoimmün hastalıklardan birisidir; yani insanın kendi bağışıklık sisteminin kendi vücuduna ait bir bileşeni yabancı gibi algılamasından kaynaklanır. Hafif seyredebileceği gibi hayatı da tehdit edebilir. Eklem iltihabına, deri değişikliklerine, sinirlerde hasara ve hipertansiyonla sonuçlanan böbrek rahatsızlıklarına neden olabilir. Tedavi amacı ile kullanılan ilaçlar genelde bağışıklık sistemini baskılamaya yöneliktir. Bu ilaçlar atakları önlemede son derce etkili olabilirler ancak kısa sürede hastanın durumunun iyileşmesi ve bu ilaçları daha az kullanmaya gereksinim duymalarının sağlanması gerekir. Kadınlarda 4 kat fazla görülür. Aşağıda SLE li hastalar için bazı öneriler sıralanmıştır: - Proteinli besinleri (et gibi) son derece az tüketin. Nişastalı besinleri ve sebze-meyveyi bol miktarda yiyin. Süt ve süt ürünlerinden uzak durun. - Doymamış yağlardan (poliansatüre) uzak durun. Sadece saf zeytinyağı kullanın. - haftada 3 kez sardalya yiyin (kesinlikle tuzlama OLMASIN) veya keten tohumu yağı (uygun formda) alın. - günde iki kez 500 miligram siyah kuşüzümü yağı alın, bulamıyorsanız siyah kuşüzümü yiyin. Çuhaçiçeği ve siyah kuşüzümü yağları; gammalinolenic acid adı verilen değişik bir yağ asidinin doğal kaynaklarıdırlar. Normal yediklerimizle alınması son derece nadir olan bu yağ son derece etkili bir anti-inflamatuvar (iltihap giderici denilebilir) bir maddedir. Bu madde aynı zamanda deri, saç ve tırnakların sağlıklı bir şekilde gelişmelerini (büyümelerini) sağlar. Adet öncesi ağrıların giderilmesinde de son derce etkilidir. Ancak ani etkiler beklememek gerekir, en az 6-8 hafta kullanılmalıdır. - omega-3-yağ asidi içeren besinler tüketin. - eklem iltihabı gelişmişse, migren için sıklıkla kullanılan gümüşdüğme (pire otu) (Tanacetum parthenium) bitkisini alın. Bunların kapsülünü bulabilirseniz, günde bir kapsül yutun. Eklem şikayetleriniz devam ettiği sürece kullanabilirsiniz. - çok su için (en az 3 litre) - bol bol dinlenin. - düzenli olarak, aerobik egzersizler yapın. eklem şikayetleriniz varsa yüzün. - hekiminiz dahil hiç kimsenin sizi ümitsizliğe sevketmesine izin vermeyin. Daima bir doktor kontrolünde olun. - rahatlama ve stres atma egzersizleri deneyin. - hayatınızda sıkıntı ve bitkinlik hissi olmasın |
MANTAR HASTALIKLARINDAN KORUNMA
Mantarlar, tıpkı bakteriler gibi normal koşullarda da vücutta bulunabilen mikroorganizmalardır. Havadan, topraktan, hayvanlardan ve diğer insanlardan bulaşabilir. Sıcak, nemli ve hava almayan ortamlarda kolay çoğalırlar. Ortak kullanılan yerler ve eşyalar mantarın yayılmasına sebep olabilir. Vücudunuzda küçük, kepekli, beyaz, açık sarımsı, kahverengi ve koyu renkli lekeler, halk arasında ‘samyeli’ de denilen bir mantar hastalığı olabilir. Tırnakta renk ve şekil değişikliği, kalınlaşma, tırnak mantarı belirtilerindendir. Tırnak mantarı en sık ayak baş parmağında ve erişkinlerde görülür. Genellikle ayak parmak aralarında kaşıntı, pullanma gibi belirtilerle seyreden ayak mantarlarını takiben gelişir. Mantar hastalıkları, havuz, hamam, spor salonları, duş gibi mekanlardan ve ortak kullanılan havlu, terlik gibi eşyalardan kolaylıkla bulaşabilir. Farklı mantar tipleri farklı organ ve dokularda mantar enfeksiyonu oluşturabilir. Mantardan korunmak için ; • Ayaklarınızı her gün yıkayın. • Özellikle ayak parmak araları olmak üzere, ayaklarınızı tamamen kurulayın. • Yazın dar ve kapalı ayakkabı giymekten kaçının. • Pamuklu çoraplar giyin ve hergün çoraplarınızı değiştirin. Sentetik materyelllerden yapılmış çorapları giymeyin. • Mümkünse evde ayaklarınız açık olsun. • Başkasının havlu ve terliğini kullanmayın. • Tırnaklarınızı kısa tutun. Tırnaklarınızı deterjan ve kimyasal maddelerden koruyun. Tedavi; Mantar enfeksiyonunun yeri ve şiddetine göre değişir. Doktor kontrolünde yapılmalıdır. Ağızdan alınan veya hastalıklı bölgeye sürülen ilaçlar kullanılabilir. İlaç kullanım süresini doktorunuz belirleyecektir. Eksik tedaviler mantarın kısa sürede tekrarlamasına yol açar. Tedavi sonrasında da mutlaka korunma önlemlerine dikkat etmeniz gerekir. |
MENENJIT
Bazı menenjit tipleri çok hızlı şekilde beyin hasarına ya da ölüme neden olabilir. Öte yandan bazı virüslerin yol açtığı menenjit hafif seyreder. Menenjit aşıları özellikle salgınlar sırasında uygulanır ve çocuklara rutin aşılama yapılmaz. Menenjit, meninksin (beyni ve omuriliği örten zarlar) iltihaplanmasıdır. Çoğunlukla vücudun başka bir bölgesindeki enfeksiyondan tipik olarak kan dolaşımı yoluyla meninkse ulaşan mikroorganizmaların yol açtığı enfeksiyon sonucu oluşur. Doktorunuz omurilik sıvısından aldığı örneği inceleyerek menenjit tanısı koyabillr. Bebeklerde ve genç çocuklarda belirtileri saptamak zor olabilir. MENENJİT TİPLERİ : Viral menenjit: Çoğunlukla görece hafif seyreder ve ABD de bakteriyel menenjitten daha yaygın olarak ve daha çok kış aylarında salgınlarla görülür. Genellikle tedavi gerekmez ve çoğunlukla 2 hafta içinde iyileşir. Bakteriyel menenjit: Yaşamı tehdit edici olabilir ve hemen tedavi edilmesi gerekir. Günümüzde, Streptococcus pneumoniae ve Neisseria meningitidis (meningococcus) tek tek vakalar ya da salgınlar şeklinde görülen bakteriyel menenjitin önde gelen nedenleridir. Haemophilus influenzae tip b, ABD de 1990 lı yıllardan önce 6 yaşından küçük çocuklarda menenjitin önde gelen nedeniydi. Ancak çocuklara rutin aşılamanın bir parçası olarak uygulanan aşılar, bu tip menenjit insidansını düşürmüştür. Yeni doğanlarda, grup B streptococcus ve E. coli gibi başka bakteriler menenjite yol açabilir BELİRTİLER: - Yenidoğan bir bebekte huzursuzluk ya da uyuşukluk olabilir ve beslenemez. Hafifçe içe göçük olan başın yumuşak bölümü (bıngıldak = fontanel) gergin ya da dışarı çıkık duruma gelir. Daha büyük bir çocukta şiddetli ve sürekli baş ağrısı ve/ya da ense sertliği, alışılmadık biçimde sessizlik, parlak ışığa karşı duyarlılık, bulantı ya da kusma hissi. - Bakteriyel menenjitte belirtiler hızla, bazen birkaç saat içinde gelişir. Belirtilerin ortaya çıkmasından sonra uyuşukluk başlar ve bazen bilinç kaybı olur. Vakaların yarısında koyu kırmızı ya da morumsu lekeler görülebilir. - Viral menenjitte belirtiler daha hafiftir ve gribe benzeyebilir. KORUNMA: Bakteriyel menenjitin belirli suşları için aşılar mevcuttur ve bunlar salgınları kontrol altına almaya ya da belirli bölgelere seyahat edenlere yardımcı olabilir. Enfekte kişiyle yakın temasta bulunanlar (aile üyeleri) enfeksiyondan korunmak için antibiyotik kullanabilir. Enfekte kişinin ağız salgısından uzak durulması (öksürükten ve öpüşmekten kaçınmak) ve ellerin dikkatle ve sık yıkanması da alabileceğiniz diğer önlemlerdir. |
MENIER SENDROMU
Menier sendromu belirtileri yüz yıl evvel Prosper Meniere adında bir Fransız tarafından açıklandı. Tarif ettiği tipik belirtiler gelip giden işitme kaybı ile beraber baş dönmesi, kulak çınlaması ve etkilenmiş olan kulakta bir basınç hissi duyulmasıdır. Menier sendromu ekseriyetle önce bir kulağı etkiler ve vakaların yüzde yirmibeş ila yüzde ellisinde ilerde ikinci kulak da etkilenir. Bu hastalığın nedeni henüz bilinmiyor. Labirent denilen iç kulakta sıvı artışı görülüyor. Bu sıvı fazlası labirent zarında basınç yapar. Bu zarı bozar ve bazen de yırtar. Neticede denge ve işitme duyuları bozulur. Belirtiler - Şiddetli baş dönmesi ve beraberinde bulantı ve kusma - Kulak çınlaması. - Soğuk ve bozuk işitme. - işitme kaybı. Teşhis Menier hastalığı, dönem dönem ataklarla ortaya çıkar. Bu dönemler arasında herhangi bir belirti görülmez; hastalık dönemlerinin arası birkaç saat, birkaç ay ve hatta birkaç yıl olabilir. Hastalığın ortaya çıktığı dönemler de birkaç saat, bir gün ya da daha uzun sürebilir. Hastalık belirtileri hafif ya da ciddi olabilir. Genellikle değişen düzeylerde baş dönmesi (çoğu kez bulantı ve kusmaya neden olacak kadar şiddetlidir), kulak çınlaması ve özellikle düşük frekanslarda işitme azalması ya da kaybı görülebilir. Hastalık dönemlerindeki şikayetler giderek daha ağırlaşır. Bu belirtilerin herhangi biri ortaya çıkarsa, gecikmeden doktorunuza başvurun. Doktorunuz çeşitli ses frekanslarında ne kadar işittiğinizi ölçmek için bir test yapacaktır. Bu test yetersiz kalırsa, teşhis koymak için başka testler de gerekebilir. Bu tür bir testte (elektronistagmografi) kulağa sıcak ve soğuk su verilir. Bu işlem yapıldığında gözlerinizde çeşitli hareketlerin olduğunu fark edersiniz. Gözlerdeki bu hareketler değerlendirilir. Bu test farklı sıcaklıklardaki sularla tekrarlanır; her kulağın verdiği yanıt kaydedilir ve diğer kulakla ve normal yanıtlarla karşılaştırılarak iç kulağın denge işlevinin normal olup olmadığı belirlenir. Bazı kimselerde bu arada sırada gelen krizlerdir ve esasında sadece zorluk yaratan bir durumdur. Fakat daha az sayıda da olsa bazılarında tamamen sağırlık, sık gelen ve güçsüz bırakan baş dönmesi ve bulantı yapar. İlaçla Tedavi Doktorunuzun baş dönmesini ve arkasından gelen bulantı ve kusmayı durdurmak için ilaç vermesi olasıdır. Diğer bir tedavi yolu da idrar sökücü ilaç alıp vücuttaki sıvı miktarını azaltmak olabilir. Kafein, alkol ve nikotini kesmek de yararlı olabilir. Şiddetli bir krizin sebep olabileceği gerginliği gidermek için sakinleştirici ilaçlar da verilebilir. ilaç tedavisinin uzun süren tedavilerde ne zaman yararlı olduğunu söylemek zordur. Çünkü Menier Sendromu hafifleyip kendi kendine ortadan kaybolabilir. Ameliyat ilaç tedavisi krizlerin sıklığını ve şiddetini kontrol edemezse, ameliyat gerekebilir. Ameliyatla iç kulaktaki ve zarlarındaki basınç ortadan kaldırılır. Bazen dengeyi kontrol eden sinir kesilir. Hasta kulakta çok veya tamamen işitme kaybı olduğunda ve baş dönmesi çok şiddetli ise tüm iç kulağın yok edildiği bir uygulama önerilebilir. Bu durumlarda denge sağlama görevi diğer kulağa ve adaletin kendiliğinden verdiği işaretlere (impulse) ve görme duyusuna geçer. Eğer her iki kulakta da Menier Sendromu varsa tedavi daha zordur. Ameliyat güçsüzlük yaratan krizleni durdurabilmek için daha zayıf olan kulağa yapılır. Kulağa toksin (zararlı, zehirli madde) etkisi yapan antibiyotik stneptomisin dikkatle kontrollü miktarlarda verilebilir. Bu uygulamada iç kulağın denge sağlayan kısmı yok edilirken, işitme görevi yapan kısmı (bölümü) korunmak istenmektedir. |
MENISKUS (YARALANMALARI)
Menisküsler, diz ekleminde yastık görevi görürler, diz ekleminin bütünlüğüne yardım ederler ve dönmelerde güvence unsurudurlar. Menisküsler genelde dize yandan gelen darbeler sonucu yırtılırlar. Diz bükülü iken uyluğun içe doğru aşırı dönmesi ile ve dizde aşırı gerilme sonucu da menisküsler yırtılabilir. Başlıca yırtılma nedenleri: - kaza ve darbelere bağlı - hasar oluşturan eklem hastalıklarına bağlı - eklem bağı hasarlarına bağlı - doğuştan var olan şekil değişikliklerine bağlı kendiliğinden yırtılma Başlıca yırtılma şekilleri: - longitudinal (uzunlamasına) yırtıklar - transvers ve oblik (yatay ve eğri) yırtıklar - menisküs kisti ile birlikte olan yırtıklar Tanı Muayene, röntgen, çift kontraslı artrografi, bilgisayarlı tomografi ve artroskopi ile tanı kesinleştirilebilir. Başlıca Belirtiler - Kilitlenme : dizin 20-25 derece bükülü kalması, dizin gerilememesi durumudur. Bu durum bir kaç günlük istirahatle geçer. Ancak kilitlenmeye neden oalbilecek diğer durumlardan (ağrı, kitle gibi) ayırılmalıdır. - Boşalma : dizlerde boşalmaya neden olabilecek diğer durumlardan ayrılmalıdır. - Şişlik (sıvı birikmesi) : darbe - kaza sonucu meydana gelen menisküslerde görülebileceği gibi, menisküs yırtığı da sıvı birikmesine neden olabilir. Tedavi Menisküs yırtığı tanısı konulduktan sonra, yırtığın şekline ve olayın akut veya kronik oluşuna göre menisküsün tamamı veya bir kısmı ameliyatla alınır. Bir kısmının alınması tercih edilir. Ayrıca artroskopik yöntem günümüzde daha çok kullanılmaktadır. Diskoid menisküs denilen durum gelişim sırasında meydana gelen bir anomalidir ve sıklıkla dış menisküsde görülür. Dizin hareketleri sırasında sesli bir kayma meydana gelir. Yırtık gelişirse ağrı ve kayma şiddetlenir. Menisküs kisti; dış menisküsde daha sık görülür. Dışta ağrılı bir şişlik şeklinde görülür. Diz gerginken şişlik belirginleşir, bükülü iken kaybolur. |
MESANE VE IDRAR YOLU
Mesane kalça kemiği ile rahim arasında uzanır. İdrarın, böbrekler tarafından üretildikten sonra depolandığı kesedir. Mesanenin, idrar doldukça genişleyebilen esnek ve kaslı duvarları vardır. Bu duvarlar kasıldığı zaman idrar 3,5-4 cm. uzunluğunda ince bir tüp olan uretraya (idrar yolu) sızar. Uretra nın ağzı klitoris ile vajina arasındadır. Erkeklerde ve kadınlarda da mesane ve uretra (idrar yolu) vardır, ama bunların yapısı iki cinste birbirinden farklıdır. Bu nedenle ortaya çıkabilecek sorunlar değişiktir ve bazı rahatsızlıklar daha çok kadınlarda görülür. Örneğin, kadınlarda, üretra hem vajinaya hem de mikrop barındıran anüse daha yakın ve erkeklerdekine kıyasla daha kısa olduğu için; üretra ve mesane enfeksiyonları (sistit) daha fazla görülür. Ayrıca, bazı yaşlı kadınlarda idrarını tutamamak gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunun nedeni, alt karın kaslarının zayıflayarak mesane ve diğer iç organları taşıyamaz hale gelmesi sonucunda, organların aşağıya sarkmasıdır. |
MIGREN
Migren öncesinde hastalar genel bir kırklık ve nöbetin başlamasından 12-24 saat kadar önceye uzanabilen tanımlayamadıkları bir huzursuzluk yaşarlar; böylece nöbetin yaklaştığını anlarlar. Bazen migren nöbeti ön belirti vermeden, beklenmedik bir anda, örneğin rahat bir uykudan sonra başlar. Ama genellikle ruhsal gerginlik ya da adet döneminin yaklaşması gibi hızlandırıcı etkenler vardır. Migrenden hemen önce yaşanan ve baş ağrısının başlayacağını gösteren "aura" dönemi, belirtileri sara nöbeti öncesindekilere benzediği için bu adla anılır. Hastaların çoğunda ayrıca kısa bir süre için bir gözde görme alanını sınırlayan canlı bir ışık çizgisi (parıltılı skotom) belirir; bu görme kusuru başın karşı tarafında ağrı başlayınca ortadan kalkar. Ağrı şiddetli, zonklayıcı ve ilerleyici özelliktedir. Başlangıçta gözün üzerinde yoğunlaşır, sonra şakak bölgesine yayılır. Migrenin tuttuğu baş yarısında deri duyarlığı artmıştır; deriye dokunmak ya da en küçük baş hareketleri ağrıyı başlatabilir. Hasta ses ve ışığa karşı da aşın duyarlılaşır; bu nedenle sessiz ve karanlık bir ortam ister. İştah kesilir. Bulantı, kusma ve halsizlik sık görülen öbür belirtilerdir. Migren nöbetlerinin süresi çok değişkendir; kısa süreli nöbetler birkaç saatten 12-24 saate kadar, ağır migren nöbetleri ise birkaç gün sürebilir. Aşın idrar çıkartılan hızlı bir çözülme dönemiyle nöbet biter. Migrenden hiçbir iz kalmayan hasta normal yaşamına döner. NEDENLERİ Migrenin nedenleri ancak varsayımlarla açıklanmaktadır. Bugüne değin yapılan gözlem ve deneyler, hastalığın klinik tablosuyla ilgili sınırlı bilgilere doyurucu bir yorum getirememiştir. Migren uzun zamandır damar ya da sinir sistemine bağlı bir hastalık olarak açıklanmaktadır. Damar sistemiyle ilgili olduğu varsayımA önceleri daha çok benimsenmiştir. Ama son zamanlarda sinir sistemine bağlı olduğu görüşü yaygınlaşmaktadır. Damar sistemini temel alan görüş, migrenin kafa atar damarlarının ağrılı genişlemesinden kaynaklandığım savunur. Gene bu kurama göre genişleme öncesinde de belirli bir odakta şiddetli bir damar büzülmesi görülür. Büzülme nedeniyle beynin bazı bölgelerine gelen kan akımı yavaşlar; buna bağlı olarak da bazı oksijen yetersizliği ve belli noktalarda geçici sinir sistemi belirtileri (aura) ortaya çıkar. Hastalığı öncelikle sinir sistemine bağlayan yaklaşım, migren nöbetinden sorumlu birincil etkenin beyinde damar gerginliğini denetleyen bir merkez olduğunu savunur. Bu merkezin dış ve iç uyaranlara verdiği yanıtlar, migrenle ilgili damar değişikliklerine neden olur. Bu değişiklikler ve atardamar duvarlarındaki ödem sonucunda migren ortaya çıkar. Sinir sistemi ya da damarlardaki yanıtın serotonin, histamin, prostaglandinler, pıhtılaşma etkenleri, endorfinler ve monoaminoksidazlar gibi bazı maddelerin serbestleşmesi sonucunda ortaya çıktığı da öne sürülmüştür. Migrenin oluşum sürecinde kişisel bir yat4ınlık ya da eğilim ve kalıtsal etkenlere bağlı ağrı eşiği düşüldüğü de önemlidir. Bu nedenle birçok olguda migren nöbetini önceden tahmin etmek tümüyle olanaksızdır. Çok çeşitli etkenler nöbeti başlatabilir. Heyecan, bedensel ve/ya da zihinsel yorgunluk, güneşte kalma, kapalı ortam, sigara dumanı, ani hareket, iklim değişildiği, gürültü, alışkanlıklarda değişiklik ve bazı besinler etken olabilir. TEDAVİ Migrende belirtilere yönelik ve koruyucu olmak üzere iki çeşit tedavi uygulanır. Belirtilere yönelik tedavi aralıklı olarak baş ağrısı çeken, nöbet sayısı ayda ikiyi bulmayan, her gün ilaç kullanmak istemeyen ya da bazı nedenlerle ilaç kullanamayan hastalar için uygundur. Koruyucu tedavi ise nöbet sayısı ayda ikiyi aşan, nöbetlerin sıklığı ve şiddeti nedeniyle düzenli ilaç kullanmaya hazır olan hastalara önerilir. Koruyucu migren tedavisinde kullanılan birçok ilaç vardır. Uygulamada ilaçlar yalnız etkililiğine değil, hastalık tablosuna ve hastanın biyolojik-davranışsal özelliklerine de bağlı olarak seçilir. Örneğin flunarizin, siproheptadin gibi genellikle iştah açıcı, uyku verici ve şişmanlatıcı etkileri olan ilaçlar iştahsız, zayıf ve uykusuzluk çeken hastalara verilir; şişman ve uyanıklık gerektiren işlerde çalışan hastalarda ise kullanılmaz. Propranol kalp atışları normalden yavaş olan hastalara verilmez, ama tansiyonu yüksek ve/ya da kalp atışları hızlı olan hastalarda öncelikle kullanılacak bir ilaçtır. Hastaların büyük bölümü daha önce bazı koruyucu ilaçları kullanmış olduğundan koruyucu migren tedavisinde uygun ilaçların seçilmesi zor olmaz. Önceden kullanılmış ilaçların dikkatle sorgulanması, birkaç seçenek arasından ilaç seçiminin yapılmasını sağlayabilir. Kronik bir hastalığın tedavisinde bir ilaç uzun süre kullanılınca hastada bazı yan etkilere yol açabilir. İlacın tedavi edici değeri yüksek olduğu halde, hasta yan etkileri nedeniyle tedaviye ara verebilir. Migrenin belirtilere yönelik tedavisinde kullanılan ilaçlar son 30-40 yılda fazla değişmemiştir. Bunların başlıcaları ağrı kesiciler, çavdarmahmuzu türevleri, barbitürat-ağrı kesici karışımları ve ağrı kesici etkisi olan küçük ve büyük grup uyuşturuculardır (narkotik). Migrene karşı etkileri iyi bilinen aspirin, steroid yapısında olmayan öbür iltihap giderici ilaçlar ve asetaminofen en çok kullanılan ağrı kesicilerdir. Bunlar genellikle reçeteyle değil, hastaların kendi kendilerine aldıkları ilaçlardır. Aspirin bazı hastaların ara sıra gelen baş ağrılarını gidermede de çok etkilidir. Çavdarmahmuzu türevlerinin migrene iyi geldiği geçen yüzyıldan beri bilinmektedir. Bu konudaki araştırmaların büyük bir bölümü de bu yüzyılın başlarında yapılmıştır. Ayda iki defadan fazla baş ağrısı nöbeti tutmayan hastalarda çavdarmahmuzu türevleri çok yararlı olabilir. Bu ilaçlarla tedavi edilen hastalar, ilaç kesildikten sonra "geri gelen" (rebound ) baş ağrıları ve kolayca oluşan ilaç bağımlılığı nedeniyle yakından izlenmelidir. Baş ağrısı başladığında ağız ya da dilaltı yoluyla 1-2 mg.lık dozlar önerilir; bu miktar 30-60 dakika sonra yeniden verilebilir ve gerekirse bir saatlik aralarla yinelenir. Hastaya verilecek en yüksek doz 6 günde mg ı, haftada ise 10-12 mg ı geçmemelidir. 20. yüzyılın başında kullanıma giren barbitüratlar da migren tedavisinde yararlanılan ilaçlardır. Ama özellikle kısa etkili barbitüratların alışkanlık yapma tehlikesi oldukça yüksektir. Çavdarmahmuzu türevleri gibi bu ilaçların da aralıklı olarak kullanılması yeterlidir. Bir ay içinde 20 den fazla kısa etkili barbitürat tableti alan bir hastada alışkanlık oluştuğunu düşünmek gerekir. Küçük uyuşturucular grubuna giren ilaçların başlıcaları kodein ve asetaminofendir. Bunlar özellikle hafif ağrı kesici ya da barbitürat tedavisine yanıt vermeyen ve çavdarmahmuzu türevlerini alamayan hastalarda yararlıdırlar. Bu ilaçlarda da alışkanlık tehlikesi vardır ve ayda 20 tabletten fazla alan hastalarda bağımlılık geliştiği düşünülmelidir. Ağrı kesici etkisi bulunan büyük uyuşturucular ise morfin ve türevleridir. Bunlar da bazen migren ve öbür baş ağrılarının tedavisinde kullanılır. İlaç bağımlılığı tehlikesinin yukarıda sayılan bütün ilaçlar için geçerli olduğu unutulmamalıdır. Alışkanlık gelişen bir hastada ilaç kesildikten sonra "geri gelen" baş ağrısı nöbetleri görülebilir. Örneğin, barbitüratlarla tedavi edilen bir hasta, baş ağrısını hafifletmek için düzenli olarak günde birkaç kez ilaç alabilir. Hasta dikkatle izlendiğinde barbitürat yoksunluğu belirtileri gösterdiği ve bu belirtilerden biri olan baş ağrısını gidermek için ilacın dozunu gittikçe artırdığı görülür. Aynı süreç çavdarmahmuzu türevleri, çeşitli ağrı kesiciler ve her iki gruptan uyuşturucular için de geçerlidir. Tedavinin önemli bir yönü de nöbetin ortaya çıktığı koşulların değerlendirilmesi ve olabildiğince düzeltilmesidir. Nöbeti başlatan ruhsal gerginlik, heyecan, hafta sonu ya da tatillerin ilk günlerindeki ani gevşemeler, peynir, çikolata, şarap gibi tiramin ya da feniletilamin içeren yiyecek ve içecekler, yaşam alışkanlıklarında önemli değişiklikler, açlık, iklim değişildiği ve hormonal etkenler dikkatle izlenmelidir. Hastanın daha önceki tedavilere verdiği yanıt çok önemlidir. Hastalık öyküsü alınırken bu konu üzerinde özellikle durulmalıdır. Baş ağrısını şiddetlendiren menopoz, yüksek tansiyon, boyun ve/ya da ağız-çene bölgelerinde çeşitli işlev bozukluklarıyla ruhsal ve duygusal bozukluklar da titizlikle değerlendirilmelidir. |
MULTIPLE SKLEROZ (MS)
MS merkezi sinir sisteminde iltihabi değişikliklere neden olabilen bir hastalıktır. Hastalık çoğunlukla ataklarla ve düzelmelerle seyreder, bazılarında ise sürekli ilerleyen (yavaş veya hızlı) bir durum gösterir. Hastalık beynin beyaz cevherinde ve merkezi sinir sisteminde hızlı iletimi sağlayan sinirsel yapıları kaplayan kılıflarda (myelin) hasar meydana getirir. Hastalığın gelişiminde bağışıklık sisteminin myelin kılıfını yanlışlıkla yabancı gibi tanıyarak savunma mekanizmasını çalıştırmasının etkili olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte genetik olarak hastalığa yatkın kişilerde virüslerle bu hastalığın meydana gelebileceği üzerinde de durulmaktadır. Farklı zamanlarda ortaya çıkabilen bu iltihabi durum ve kılıf hasarı, beyin ve omuriliğin herhangi bir seviyesinde gelişebileceğinden, hastada ortaya çıkan belirtiler son derece değişken ve çeşitlidir. MS bulaşıcı veya kalıtsal (anne-babadan geçen) bir hastalık değildir. Belirtiler MS sıklıkla 20-40 yaşları arasında, genellikle duyu kaybı, görme bozuklukları, kuvvet ve denge kayıpları, idrar tutma bozukluklarından bir veya birkaçı ile birlikte başlar. Başlangıçta belirtiler çok hafif olabileceği gibi çok şiddetli bir şekilde de başlayabilir. Beyindeki ventriküller civarında yerleşen MS plakları sık olmakla birlikte genelde belirtilere neden olmazlar. Beyin sapı ve beyincikte yerleşim durumunda; çift görme, gözlede kayma (nistagmus), konuşma ve yutma bozukluğu, denge bozukluğu, yürüme zorluğu, kol ve bacak hareketlerinde zorlanma gibi belirtiler meydana gelir. Göz sinirlerinin tutulması MS de en sık rastlanılan başlangıç bulgularındandır. Görme keskinliğinde azalma meydana gelir. Omuriliğin boyun bölgesinde meydana gelen tutulum mevcutsa; kol ve bacaklarda kuvvet kaybı ve hareket bozukluğu, duyu kaybı, idrar tutma bozukluğu, cinsel fonksiyon bozukluğu meydana gelir. İlk 5 yıl; hastaların %65 inde düzelme ve ataklarla seyreden bir durum vardır. %15-20 hastada hem ataklar hem de ilerleme devam eder. İlk 5 yılın sonunda ise hastaların %10-20 si normal hayatlarına devam ederken, %10-25 i yardımcı yürüme cihazlarına gereksinim duyarlar. Tanı Doktorunuz MS tanısını muayene sonucunda koyar. Manyetik Rezonans, Beyin Omurilik Sıvısı analizi gibi laboratuvar yöntemleri muayene bulgularını destekleyen yöntemlerdir. Tedavi 1. Atak Tedavisi: İlk beş yıl ataklar kendiliğinden düzelebilr. Ancak 5 yıldan sonra her atak bir sekel bırakarak hastalık ilerler. Ataklar sırasında 5-7 gün süreyle damardan (infüzyon şeklinde) metilprednizolon verilir. Sık atak geçirenlede bu tedavi ayda 1 gram olacak şekilde tekrarlanır. 2. Şikayetlerin Tedavisi: Hastadaki kas sertliği hareket zorluğunun temel nedenidir. Bunu gidermek için, baclofen ve tizanidin gibi ilaçlar kontrollü olarak kullanılabilir. Hasta ayrıca fizik tedavi ve egzersiz programına alınmalıdır. Mesane kontrolünü sağlamak için; idrar tutamama gibi durumlarda oxybutinin, yapamama durumunda ise aralıklı mesae sondası uygulaması kullanılır. Erkeklerdeki iktidarsızlık sorunu şeker hastalarındaki gibi penise papaverin uygulanması ile geçici olarak çözülebilir. Aralıklı oalrak görülen yanma, batma, uyuşukluk ve ağrı gibi şikayetlerde amitriptilin, karbamazepin ve sodyum valproat gibi ilaçlar kullanılabilir. 3. Bağışıklık Sistemini Etkileyen İlaçlar Kullanılabilir: Yaygın kullanım kazanmamıştır. |
MULTIPLE SKLEROZ HASTALARI ICIN BESLENME ONERILERI
1. Günlük olarak tükettiğiniz protein miktarını azaltın; günlük kalori gereksiniminizin %10 unu proteinlerden temin edin. Hayvansal proteinler yerine mümkün olduğunca bitkisel proteinler tüketin (mercimek, soya gibi). 2. Süt ve süt ürünlerini azaltın, bunların yerine diğer kalsiyum kaynaklarını kullanın. 3. Mümkün olduğunca suni gübreler kullanılmadan ve mevsiminde üretilen (sera olmayan) meyveler yiyin. Ekmek ve benzeri yiyeceklerin hammaddelerinin de bu şekilde üretilmiş olmasına özen gösterin. 4. Poliunsature (çok zincirli doymamış) bitkisel yağları, margarinleri, tüm hidrojenize yağları, kısacası tüm yağları diyetinizden çıkarın. SADECE SAF ZEYTİN YAĞI KULLANIN (mümkünse doğrudan bahçesinde zeytin üreten ve bundan yağ elde edenlerden alın). 5. Omega-3-yağ asitlerini düzenli olarak tüketin (balık, keten tohumu yağı, kenevir yağı). 6. Daha çok sebze ve meyve tüketin. 7. Zencefil ve zerdeçal ı düzenli olarak yiyin. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 22:25 . |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Dizayn ve Kurulum : Makinist